SAHABE ( TÜMÜ )




ES'AD B. ZURÂRE :
İslamın Medine’ye açılmasını sağlayan sahabe.
Yanındaki beş Hazreçli ile birlikte Akabe'de Hz. Peygamber'le karşılaştı. Hz. Peygamber ile bir yıl sonra yeniden buluşmak ve bu süre içinde İslâm'ı Medine'de yaymaya çalışma sözü vererek ayrıldılar.(diğerleri Râfi b. Mâlik b. Aclân, Avf b. Hâris b. Rıfâ'a, Kutbe b. Âmir b. Hadide, Ukbe b. Âmir b. Nâbi ve Câbir b. Abdullâh b. Ri'âb idi)
Bir yıl sonra Akabe'de Hz. Peygamber'le buluştular. Yanlarında İslâm'ı kabul etmiş altı Medineli daha bulunuyordu. Bu altı müslüman Muaz b. Hâris b. Rıfâ'a, Ubâde b. Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde, Ebû'l-Heysem Mâlik Teyyehân, Uveym b. Sa'ide idi. Bu bey'at tarihe I. Akabe Bey'atı olarak geçti.
Mekke'de Erkam’ın evi neyse Medine’de de Esadın evi aynı konumdaydı.
Bu sırada peygamberimizden kuranı öğretmek için adam isteyince Musab, Medineye;  yanlarına gönderildi.
Bir yıl sonraki Hac mevsiminde Es'ad b. Zürâre ve Medineli müslümanlar Hz. Peygamber'le Akabe'de yeniden buluştular. Bu kez sayıları yetmişin üzerinde (ikisinin kadın olduğunda ittifak vardır, erkeklerin yarısı hakkında rivâyetler yetmiş, yetmişbir, yetmişiki ve yetmişüç rakamlarını verir) idi. Bu bey'at tarihe II. Akabe Bey'atı olarak geçti.
Mescidi nebevinin arsasının yerine iki yetime bir arsa bağışladı.
Medinede ilk Cuma namazı kıldırdı.
Hicretten dokuz ay sonra Mescid-i Nebî'nin inşası sırasında vefât etti. Es'ad b. Zürâre ilk olma özelliğini vefâtında da korudu ve Bakî kabristanına defnedilen ilk Ensar, bir rivâyete göre de ilk müslüman oldu .

ZEYD B. HÂRİSE:
  Peygamberimizin kölesiydi.Mute de şehit olan ilk komutandır.




















ZEYD B. SÂBİT:
 Peygamberimizin tercümanlığını yapıyordu.Yaşı  küçük olduğu için Bedire katılamayanlardan.Feraiz ilmini en iyi bilen.Kuranı toplayan komisyonun başkanlığını yapmıştır.


SAİD B. ZEYD: 
Hz.Ömerin kardeşinin  cennetle müjdelenen kocası..Gözetlemede oldukları için Talha ile birlikte Bedire ketılamadılar .Savaş bitiminde savaşa yetiştiler ve ganimetten ikisine de pay verildi.Cennetle müjdelenen 10 kişiden birisidir.Zeyd bin Amir'in oğludur.

Saîd bin Zeyd, 671 senesinde Medîne’de vefât etti. Cenâzesini Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri yıkayıp, techiz etti.

ZEYD BİN AMİR:
Zeyd bin Amr, İslâmiyetten önce Peygamberimizle görüşürdü. Allahü teâlânın kendisine verdiği ilhâm ile putlara tapan insanların hâline şaşar, putperestliğin şirk olduğunu, onlara kesilen kurbanların etinin yenemeyeceğini düşünürdü.Öldürülmek istenen kız çocukları parasıyla satın alırdı.

Said bin Zeydin babasıdır. Umer ibn Hattâb'm da amcası oğludur.Tevhîd Dîni arayan muvahhidlerden idi, putlara tapmaktan, şirkten sakınırdı. Fakat Peygamber'e peygamberlik gelmezden beş sene evvel vefat etmiştir, Peygamber: "Zeyd, (benimle îsâ arasında) yalnız başına bir ümmet olarak diriltilir" buyur­muştur.Buhari,ens.menkıbeleri:23


ZEYD BİN HATTAB:
Hz.Ömerin kardeşidir.


Yemame savaşında yalancı peygamber Müseylimetül Kezzabın ,islamdan dönen en önemli adamı er-Raccâl İbn Un-fuve yi öldürmüştür.Bu savaşta şehit olmuştur.

Hz. Ömer şöyle dedi:
Allah Zeyd'e rahmet etsin.O, iki güzel şeyde benden önce davranmıştır...Benden önce müslüman oidu...Benden önce şehit oldu...»





ÜSAME B. ZEYD:
Peygamberimizin kölesi zeyd in oğlu.Peygamberimizin en çok sevdiği kişi.Küçük olduğu için Uhuda katılamayanlardan.18 yaşındayken komutan yapıldı fakat peygamberimiz vefat ettiği için cihada sonra çıkıldı.

SA'D BİN MU'ÂZ:
Medineli Abdüleşheloğullarının lideriydi.Musab bin Umeyrin davetiyle müslüman oldu.İkinci akabe biatına katıldı.Hendek de aldığı yara nedeniyle Peygamberimizin mescidinde şehid oldu.Ensâr'ın başkanı Sa'd ibn Muâz da bu harbde kol damarından yaralanıp, sonra vefat etmiştir. Cenazesine 70 bin melek katıldı.Beni Kurayza kabilesinin fetvasını da Sad Bin Muaz vermiştir.

Hadisler:(Buhari,ensarın menkıbeleri:11)
Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ (ibnu Âzib (R)'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber'e ipek bir takım elbise he­diye edildi. Sahâbîler o elbiseye elleriyle dokunmaya ve yumuşaklığı­na hayret etmeye başladılar. Bunun üzerine Peygamber (S): "Sizler bu ipek elbisenin yumuşaklığına şaşıp hayret mi ediyorsunuz? (Al­lah'a yemîn ederim) Sa'd ibn Muâz'm (cennetteki) mendilleri muhak­kak bundan daha hayırlıdır -yâhud daha yumuşaktır-" buyurdu

Ebü Avâne, el-A'meş'ten; o da Ebû SufyânTalha ibn Nâfi'den tahdîs etti ki, Câbir (R) şöyle demiştir: Ben Peygam-ber(S)'den işittim: "Arş, Sa'dibn Muâz'ın ölümü için titredi" buyuruyordu.


Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den (o şöyle demiştir): Kurayza oğullan'ndan birtakım insanlar Sa'd ibn Muâz'ın hükmüne boyun eğdiler de Peygamber (S) Sa'd'a haber gönderdi. Sa'd bir merkeb üze­rinde geldi. Sa'd (Kurayza oğullan muhasarasında namaz kılman) mes­cide yakın bir yere ulaşınca, Peygamber Ensâr'a hitaben:
— "Haydi hayırlınıza -yâhud seyyidinize- ayağa kalkınız!" bu­yurdu.
Sonra da Sa'd'a hitaben:
— "Yâ Sa'd! Şu Kurayza oğullan senin hükmüne razı oldular" buyurdu.
Sa'd da:
— Ben onlar hakkında şu hükmü veriyorum: Onların harb eden­leri öldürülür, kadınları ve çocukları da esîr edilir, dedi.
Peygamber:
— "Sen Allah 'in hükmüne uygun yâhud Melik'in hükmüne uy­gun hükmettin" buyurdu





SA'D B. EBİ VAKKAS:
M ekke'de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi Sa'd (r.a)'a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de  ona nasip olmuştur. İslâmiyetin ilk yıllarında, Müslümanlar, müşrîklerden çok ezâ ve cefâ görüyorlardı. İbâdetlerini rahat bir şekilde yapamıyorlardı. Bir gün Hazret-i Sa’d ile birkaç sahâbî, bir vâdide namaz kılmakta idiler. Bu sırada, müşriklerin azılılarından ba’zıları, kendileri ile alay etmeye ve hakâret etmeye başladılar.
Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri, bunların üzerine yürüdü. Eline geçirdiği bir deve kemiği ile, müşrîklerin elebaşısının kafasını yardı. Böylece, "Allah yolunda, ilk müşrik kanı döken sahâbî" ünvânını kazandı.

Sa'd (r.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Uhud’da Rasûlüllah (s.a.s) ona ok veriyor ve şöyle diyordu: "At Sa'd Anam babam sana feda olsun” Bu sözü başka hiç kimse için kullanmamıştır.
 O, hazineden borç olarak almış olduğu bir miktar parayı geri ödemekte zorluk çekince, hazine emini Abdullah İbn Mes'ud tarafından Halifeye şikayet edilmiş; bu şikayet üzerine Osman (r.a), onu Küfe valiliğinden azletmişti.
Fitne olaylarında tarafsız kalmıştır.Baki mezarlığındadır.Çin'de de bir türbesi vardır.






ABDULLAH IBNİ CAHŞ:
Muhacirlerdendi.Müslümanların ilk seferi Nahle seferinde Sad Bin ebu Vakkas'ın  da bulunduğu 10-15 kişilik guruba emirlik yaptı. İslamda ilk  "emîr" oldu.İslâmdaolunan Kureyşli kafileyi yenip ganimete el koydular.Bedir e katıldı.Uhud'da şehit olmak için dua etti ve istediği şekilde ağzı,burnuı,kulakları kesilerek kanlar içinde bırakıldı.Hz. Hamza ile aynı mezara gömüldü.

ERKAM BİN EBUL ERKAM:   (darul erkam'ın sahibi)


Eshab-ı kiramdan. İlk Müslümanlardandır. Mekke-i mükerremede doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 673 (H.53) senesinde Medine-i Münevvere’de vefat etti.


Peygamber efendimiz insanları İslam dinine davet etmeye başlayınca, Erkam bin Ebi’l-Erkam 22 veya 23 yaşlarındayken, yedinci veya on birinci kimse olarak Müslüman olmakla şereflendi. Peygamber efendimiz müşriklerin, yani inanmayan kimselerin baskılarından Müslümanları korumak ve rahat ibadet edebilmek için Safa Tepesinin doğusundaki bir sokakta bulunan Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın evini emniyetli bir yer olarak seçti. İslam dinini burada gizlice yaymaya çalıştı. Mekke’de nazil olan ayet-i kerime ve surelerin bir çoğu Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın evinde nazil oldu. Eshab-ı kiram bu evde toplanırlar, Peygamber efendimizi görmek ve Müslüman olmak isteyenleri Dar-ül-Erkam ve Dar-ül-İslam adı verilen bu eve getirirlerdi. Hazret-i Hamza, Ammar bin Yasir, Mus’ab bin Umeyr gibi birçok sahabi bu evde Müslüman oldular. Hazret-i Ömer de bu evde Müslüman olmakla şereflendi. Erkam bin Ebi’l-Erkam bu evi hiç satılmamak ve mirasçı olunmamak üzere vakfetti.

Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın oğulları ve torunları tarafından kullanılan bu evin yerine Osmanlı padişahlarından Sultan Üçüncü Murad Han 1591 (H. 999) senesinde bir mescit yaptırdı. Suudi Arabistan Krallığı'nca Harem-i Şerif için yapılan çevre düzenlemesi sırasında Dârülerkam yıkılarak arsası Harem arsasına katılmıştır. Safâ Tepesinin 8 metre sağ tarafında “Darül Erkam” kapısının olduğu yerdir. Günümüzde burada yukarı katlara çıkmak için kullanılan yürüyen merdivenler vardır.

Erkam bin Ebi’l-Erkam diğer Müslümanlarla birlikte Mekke’den Medine’ye hicret etti. Peygamber efendimiz onu Ebu Talha Ensari ile kardeş yaptı. Erkam bin Ebi’l-Erkam, Bedir, Uhud, Hendek ile diğer bütün savaşlara katıldı ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Peygamber efendimiz ona Bedir Savaşından sonra bir kılıç hediye etti. Daha sonra zekat mallarını toplama hizmetini verdi. Dört halife devrinde halifelerin meşveret (danışma) meclisinde bulunan Erkam bin Ebi’l-Erkam 673 (H. 53) senesinde 83 yaşlarındayken Medine-i münevverede vefat etti. Cenaze namazını Aşere-i mübeşşereden, yani Cennet’le müjdelenen on kişiden Sa’d bin Ebi Vakkas kıldırdı. Cennet-ül-Baki Kabristanında defnedildi.





TALHA B. UBEYDULLAH (r.a):


Talha ve Saîd bin Zeyd ( radıyallahü anh )’ı Medine dışına göndermişti. Bu sebeple onlar Medine’den uzak kalıp Bedir gazâsından haberdar olmayıp, Bedir’e katılmadılar. Fakat gazâ ile vazîfeli olarak Resûlullah ( aleyhisselâm ) tarafından gönderildikleri için Bedir ehlinden sayılmışlar, ganîmetlerden de kendilerine hisse verilmiştir. Bedir’de bulunanlar gibi kendilerine sevâb verildiği Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) tarafından bildirilmiştir.


  Uhud günü Peygamber (s.a.v.)'i kahramanca müdafaa etmiş, O'na bir şey olmasın diye atılan oklara, indirilen kılıç darbelerine karşı vücudunu siper etmiştir. Sonuçta birçok kılıç ve ok yarası almış,( altmışaltı büyük yara açılmıştı. Küçükler ise vücûdunda sayılamıyacak kadar çokdu)  aldığı yara neticesi bir kolu çolakkalmıştır.Uhud'da, şiddetli günde yedisi muhacirlerden, yedisi ensardan olmak üzere on dört Sahâbî de onunla birlikte sabır ve sebat gösterdiler. Burada bulunan muhacirlerden birisi Talha bin Ubeydullah ( radıyallahü anh )’dır.
Not: Kays ibn Ebî Hazım: Ben Uhud günü Talha'nın ço­lak olan elini gördüm. Talha, bu kesik eliyle Uhud günü Peygamber'i koruyordu, demiştir.Buhari,Megazi:18
Uhud günü İbni Kâmia kâfiri Peygamberimizi ( aleyhisselâm ) öldürmeğe yemîn etmiş idi, her yerde Onu ( aleyhisselâm ) arıyordu. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) üzerinde iki zırh vardı. Başında da miğfer bulunuyordu. İbni Kamia, Resûlullaha ( aleyhisselâm ) hücum etti ve kılıcını âlemlerin Efendisi Hazreti Muhammed ( aleyhisselâm )’e çaldı. Kılıç darbesiyle mübârek omuzları yaralandı. Bu sırada müşriklerden Ebû Âmir tarafından müslümanları düşürmek için kazılmış çukura kadar gelinmişdi. Diğer bir kılıç darbesi ile Hazreti Peygamber ( aleyhisselâm ) çukura düştü, miğferlerinin iki halkası mübârek yanaklarına battı. Resûlullaha ( aleyhisselâm ) ilk defa yetişen Hazreti Ali oldu. Hemen Resûlullahın mübârek ellerinden tutarak Talha bin Ubeydullah da doğrultarak Peygamberimizi ( aleyhisselâm ) çukurdan çıkardılar. Uhud gazâsının sonuna kadar da Resûlullah’dan ( aleyhisselâm ) ayrılmadı. Resûlullahı ( aleyhisselâm ) sırtına alarak Uhud kayalığına taşıdı.
Hazreti Talha buyurdu ki: Eshâb-ı kiram “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, Allah ile olan ahidlerine (harp meydanlarında sebat) gösterirler. Onların bir kısmı ahdini yerine getirdi (şehîd oldu), bir kısım ise şehîd olmayı bekliyor” (Ahzab 23) âyet-i kerîmesinde bekliyenlerin kim olduklarını merak ediyorlar fakat edeblerinden de bir türlü Resûlullaha ( aleyhisselâm ) soramıyorlardı. Bedevî birine; Resûlullaha ( aleyhisselâm ) şehîd olmayı bekleyenlerin kimler olduğunu sor, dediler. Bedevî de bunu Resûlullaha ( aleyhisselâm ) sordu. Resûlullah cevap vermedi. Bedevî tekrar sordu, Resûlullah yine cevap vermedi. Sonra ben, (Talha bin Ubeydullah ( radıyallahü anh ) mescidin kapısından çıktım. Üzerimde yeşil elbise vardı. Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) beni görünce: “Şehîd olmayı bekliyenlerin kimler olduğunu soran kimse, nerede” diye sordu. Bedevî “Benim yâ Resûlallah! Buradayım” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) beni göstererek “İşte bu şehîd olmayı bekliyen kişilerdendir.” buyurdu.

 Cemel günü (h.36/m.656), Mervan b. Hakem tarafından öldürülmüştür. Ashâbın zenginlerindendi. Zengin olduğu kadar da cömertti.

Tebük seferi öncesi fitne çıkaran Yahudi Suveylim in evini peygamberimizin emriyle yakmıştır. Resûlullaha ( aleyhisselâm ) haber verildi ki; münâfıklar, yahudi Saveylim’in evinde toplanmışlardı. Müslümanları Tebük seferinden geri çevirmek istiyorlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) Talha bin Ubeydullah’ı bazı sahabîlerle Saveylim’in, Casum mevkiindeki evine gitmelerini ve evi, münâfıklık eden bu hainlerin üzerine yıkıp yakmalarını emr buyurdu. Hazreti Talha bu emri derhal yerine getirdi. Münâfıklardan Dahhâk bin Halife evin arkasından atladı, ayağı kırıldı ve münâfıkların, fitnesi söndürüldü.



Camel savaşında şehid oldu.

Not:    Enes bin Malik'in babası olan Ebu Talha ile karıştırılmaktadır.



EBU TALHA (ZEYD İBN SEHL ):
Enes bin Malik'in Üvey babası Ebû Talha, Zeyd ibn Sehl künyesi ile meşhurdur. Sahâbîler arasında kahraman ve atıcılardandı.20 yaşında cevval bir genç iken Müslüman oldu. Akabe Biatı’na katıl­dı. Ebû Talha bütün savaşlara katılmış, bilhassa Uhud'da çok yararlık göstermiş, Peygamber'e atılan düşman oklarına göğüs germiştir. Gür sesli olduğundan Peygamber: "Ebû Talha'nın ordu içinde sesi, yüz adamdan hayırlıdır" buyurmuştur.

Ebû Talha, Enes'in üvey babasıdır. Enes'in öz babası Mâlik, Şam'da kâfir olarak ölmüştü. O zaman Enes, sekiz yaşında idi. Annesi Ümmü Suleym ilk kocası öldükten sonra Ebû Talha ona evlenme teklîf etmişti. Ebû Talha o za­man müşrik idi. Ümmü Suleym, kendisi müslümân olursa onunla evlenebilece­ğini, mehir de istemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Ebû Talha müslümân oldu ve Ümmü Suleym'le evlendi. Bu karı-koca, İslâm yiğitliğinin benzersiz örnekle­ridirler.

Hazreti Ebû Talha, Medine’deki Sahâbîlerin en zenginlerindendi. Medine içinde Onun kadar malı mülkü olan pek azdı.

Ebû Talha’nın Medine’de çok sayıda hurma bahçesi vardı. Bunlar içerisinde en fazla “Beyraha” hurmalığını severdi. Burası Mescid-i Nebevî’ye çok yakındı.(kıblenin tersi istikamette bugünkü 21 nolu giriş kapısı civarında 600 ağaçlık bir bahçe) Peygamberimiz sık sık buraya uğrar, güzel manzarasını seyreder ve meşhur su­yundan içerdi.Kur’ân-ı kerîmden Âl-i İmrân 92., “Sevdiğiniz mallarınızdan infak etmedikçe, hayra nail olamazsınız” âyet-i kerîmesi nâzil oldu.  Hz. Ebû Talha hemen Re­sû­lul­lah’a gitti ve şöyle dedi:
“Yâ Re­sû­lal­lah! Cenâb-ı Hak, ‘Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe hayra, sevaba eremezsiniz.’ buyuruyor. Mallarımın içinde en fazla Beyraha hurmalığı­nı seviyorum. Onu Allah yolunda infak ediyorum. Allah indinde makbule geçmesini umuyorum. Yâ Re­sû­lal­lah, onu Allah’ın emrettiği yerlere ver.”
Peygamberimiz onun bu hareketinden çok memnun kaldı, şöyle buyurdu:
“Söylediğini duydum. Onu akraban arasında infak etmeni uygun buluyo­rum.”
Hz. Ebû Talha, “Yâ Re­sû­lal­lah, buyurduğunuz gibi yaparım.” dedi ve en sevdiği hurma bahçesini akrabasına sadaka olarak dağıttı.

Peygamber (S) Ebû Talha'ya hitaben: "Sen o Beyruhâ bûstânını kendi yakınlarının fakirlerine tahsîs et" buyurdu. Ebû Talha da o bûstânını Hassan ibn Sâbit'e ve Ubeyy ibn Kaba tahsîs etti ...Ve! Ebû Talha, Beyruhâ bustânını akrabaları ve amca oğullan arasında taksim etti.Buhari, Vasiyyet:10
Not: Hassân hissesini yüzbin dirheme Muâviye'ye satmıştır. Muâviye, Hassân'm bu hissesini satın aldığı zaman, Umeyye oğullan'nm kendi aralarında rahatça toplanıp konuşabilecekleri bir kale olması için bir kasr yaptırmıştır. Bu binayı Muâviye hesabına yapmayı et-Tufeyl ibn Ubeyy ibn Ka'b üzerine almıştır. (Fethu't-Bâri).





Hayber seferinde, Resûlullah efendimiz harb ganîmeti olarak kendisine verilen Hazreti Safiyye’yi devesinin arkasına alarak, geri dönerken yolda devenin ayağının kayması ile her ikisi birden deveden düştüler. Bundan haberi olan Ebû Talha ( radıyallahü anh ), önündeki bütün engelleri en süratli bir şekilde aşarak, hemen yanlarına koştu ve Resûl-i Ekrem’in ( aleyhisselâm ) baygınlık hâlini görünce aklı başından gitti. Hemen onları ayıltmanın çarelerini aradı ve buldu. Sonra Peygamberimizi devesine bindirdi. Kendisi ve Hazreti Enes bin Mâlik, develerine binmiş oldukları halde, Resûlullah’ın iki yanına geçip dengeli bir vaziyette Medine’ye getirdiler.

Hz.Ömer zamanında yapılan halife seçimi sırasında Ömer'in emriyle  50 kişi ile kapıda korumalık yapmıştır.



İçki ayetleri onun evindeyken gelmiştir:
Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Ben Ebû Talha'nın evinde bir içki meclisinde içki dağıtıcılık yapıyordum. O gün onların şarâbı (hurma koruğu ve hurmadan yapılıp) fadîh denilen içki idi. Derken Rasûlullah bir nidâcıya emretti, o da "Haberiniz olsun ki şarâb ha­ram kılınmıştır" diye nida ediyordu. Enes dedi ki: Ebû Talha bana:
— Çık, şarâbları dök! dedi. Ben çıkıp şarâbları döktüm.
Enes dedi ki: Medine sokaklarında su gibi şarâb aktı. Bu sırada topluluktan bâzısı:
— (Uhud günü) bir topluluk karınlarında şarâb olduğu hâlde öl­dürüldüler (bunlar ne olacak)? dediler.
Bunun üzerine Allah şu âyetleri indirdi:Buhari, Zulümler: 21






Hazreti Ebû Talha, Hazreti Osman ve Hazreti Ali zamanlarında meydana çıkan karışıklıklara, fitnelere karışmamış, Medine’de bir köşeye çekilerek ibâdetle meşgûl olmuştur.

Not:Hicretin 34 (m. 654) senesinde, bir deniz harbi için hazırlanan orduya katılmış ve burada ölmüş olma ihtimali bir önceki satırla çelişmektedir.Çünkü fitneler bu tarihten sonradır(h.36)
Vefât târihi ve yeri hakkındaki rivâyetler değişiktir. Medine’de iken vefât ettiği, cenâze namazını Hazreti Osman’ın kıldırdığı da bildirilmektedir. 51 (m. 671) yılında vefât ettiği de rivâyet edilmektedir.Bu rivayet daha tutarlıdır.






EBU SELEME BİN ABDULESED:
Peygamberimizin hanımı Ümmü Seleme'nin ilk eşidir.ilk 12 müslüman arasındadır.Habeşistâna hanımı ile birlikte ilk hicret edenlerden ve Medine’ye,  hicret edenlerdendir. Bedir ve Uhud harblerinde akrabaları olan Mahzûmoğullarına karşı kahramanca savaştı. Uhud harbinde aldığı yaranın iyileşmemesi sebebiyle hicretin dördüncü (m. 626) yılında şehîd oldu.





ZÜBEYR B. el-AVVAM :
Ali Bir ara Zübeyr'le karşılaşınca ona; "Ey Abdullah'ın babası! Seni buraya getiren nedir?" diye sordu Zübeyr: "Osman'ın kanını istemeye geldim" dedi. Hz. Ali; "Osman'ın kanını mı istiyorsun? Allah, Osman'ı öldüreni kahretsin. Ey Zübeyr! Rasûlüllah'ın sana; "Sen Haksız olduğun halde Ali ile savaşacaksın " dediğini hatırlıyor musun?" deyince, Zübeyr; "Allah şahidimdir ki bu doğrudur" der. Hz. Ali; "Öyleyse benimle ne diye savaşıyorsun?" diye sorunca Zübeyr "Vallahi bunu unutmuştum, şayet hatırlasaydım sana karşı çıkmazdım, seninle savaşmazdım" dedi
Bu konuşmadan sonra Zübeyr savaştan çekilerek geri döndü. Medine yolunda Temîm kabilesine ait bir su başına vardığında orada bulunan Amr b. Cürümüz, onu takibe başladı. Vâdi's-Sibâ' denilen mevkide bir fırsatını bularak Zübeyr'i şehid etti .
Aişenin kardeşi olan Esmanın kocasıdır.

ABDURRAHMAN İBN AVF: Hz. Peygamber'in ilk defa arkasında  namaz kıldığı kişi Abdurrahman b. Avf olmuştur. Bu seferin Tebük seferi olduğu kaydedilmektedir .
Hz. Peygamber ashâb içinde ipek giymeyi yalnız Abdurrahman'a müsaade etmişti. Zira Abdurrahman b. Avf'ın vücudunda bir kaşıntı (cüzzam olma ihtimali) vardı.
Hz. Ömer şehid edildiğinde yarım kalan namazın tamamlanması için Abdurrahman görevlendirilmişti. Nihayet Hz. Ömer'in tedâvî edilmesinin zor olduğu ve ecelinin yaklaştığı anlaşılınca yeni seçilecek halîfenin belirlenmesi için kurulan 'şûrâ'daAbdurrahman b. Avf da yer almıştı.
Hicretin 32. yılında Medine'de vefat etmişti.Baki mezarlığındadır.

AMMÂR B. YÂSİR:  






İslâm tarihinde ilk şehid Ammâr'ın annesi Sümeyye oldu. Sümeyye ve eşi Yâsir Mekke yöneticileri olan müşrikler tarafından aynı günde şehit edilmişlerdi.
Ebu Sâid el-Hudrî der ki: Hepimiz mescid için birer taş taşıdığımız hâlde, Ammâr ikişer taş taşıyordu. Resulullah, onu görünce üzerindeki tozları silkeleyerek şöyle buyurmuştu: " Vah Ammâr vah! Seni azgın bir topluluk öldürecektir. Sen onları Hakk'a davet ederken, onlar seni Cehennem'e çağıracaklar. "
Bir gün Ammâr, Hâlid İbn Velîd ile tartışmış, Resulullah bu tartışmayı duymuş ve Hâlid (r.a.) Resulullah'a Ammâr'ı şikâyet yollu ve ağır sözlerle ithama başlayınca Ammâr ağlamıştı. Bunun üzerine Resulullah: "Kim Ammâr'a düşmanlık ederse Allah'a düşmanlık etmiş olur. Ammâr'a düşman olanın düşmanı Allah'tır." (Ahmed b. Hanbel, IV, 89, 90) buyurmuştu. Hâlid İbn Velîd (r.a.) olayın devamını şöyle anlatmıştır. "Resulullah'ın yanından çıktım. Ammâr'ın hoşnutluğunu kazanmaktan başka bir arzum kalmamıştı. Yolda Ammâr'a kavuştum ve onun gönlünü almağa çalışıp kendimi affettirdim."
Hz. Ammâr, Hz. Ömer (r.a.) devrinde Kûfe valiliğine tayin olundu. Hz. Ömer, tayin için yazdığı emirnamede şöyle demişti:
"Size Ammâr b. Yâsir'i emir, Abdullah b. Mes'ud'u öğretici olarak tayin ettim. Her ikisi de Bedir'e katılanlardandır. Onları dinleyiniz ve onlara itaat ediniz. İbn Mes'ud'u, yanımda alıkoymayı tercih ettiğim halde, sizi kendi nefsime takdim ettim ve onu size gönderdim. Osman b. Hanif'i de Irak'a gönderdim. Bunların yevmiyeleri bir koyundur. Onun yarısını Ammâr'a verin ve kalanını da diğer ikisi arasında taksim edin. " 
Kufeyi 2 yıldan az bir süre idare ettikten sonra Kufeliler ondan “ vazifesini yürütme kudretinde olmadığım ve ona itimat etmeyeceklerini “söyleyerek şikayetçi oldular. Sonunda Hz. Ömer, Ammâr'ı azlederek, yerine Ebu Musa'l-Eş'âri'yi tayinetti. Kûfelilerin Ammâr aleyhinde söyledikleri: Onun “siyasete vâkıf olmadığı, kifâyetsiz olduğu ve memuriyetin sorumluluğunu takdir etmediği” gibi şeylerdi.
Hz. Ammâr, Halife Hz. Ali'nin ordusunda yer aldı. Şehit olunca  Kûfe mezarlığına defnolundu. Şehit olduğu zamandoksanbir yaşında idi.
Ammâr Kûfe'deki valiliği sırasında cuma namazında Yâsin Suresi'ni okurdu.










MUS'AB İBN UMEYR (r.a): Yakışıklı ve güzel giyinen bir gençti. Medine'ye ilk hicret eden kuran öğreticisi. Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile gelmişti.
Medine'de ilk cuma namazını da Mus'ab b. Umeyr kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir .
"Rasûlullah'ın bayraktarı" :Bedir ve uhud da Muhacirlerin sancağını taşıyordu.Uhud da şehit oldu.
Hz. Peygamber (s.a.s)  Uhud da Mus'ab'ı elinde sancakla gördü ve "İleriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince Hz. Peygamber onun Mus'ab kılığında savaşan Allah'ın meleklerinden biri olduğunu anladı .

O, Uhud günü şehîd edilmişti de biz onu, içinde kefenle­yeceğimiz hiçbirşey bulamamış, ancak ak ve kara çubuklu ve kalemli bir ihram bulmuştuk. (Biz şehidi onunla kefenlemeye çalışıyorduk.) Bu alacalı ihramla başını örttüğümüz zaman ayakları meydana çıkı­yor; ayaklarını örttüğümüzde de başı meydana çıkıyordu. Bu yok­luk karşısında Rasûlullah (S) bize bu ihrâmh şehidin başım örtmemizi, ayaklarının üzerine de ızhır otundan koymamızı emretti. Buhari, ensarın menkıbeleri:44


EBÛ ZERR el GIFÂRÎ: 
















ebu zer gıfari mezarı türbe nerede














  



Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine Mesîhu'l-İslâm lâkabını takmıştı. "Altın ve gümüş depo edip Allah yolunda sarfetmeyenlere elim azabı müjdele..." meâlindeki âyeti yorumlarken farklı düşünmesi nedeniyle sürgüne gönderildi.
Ebû Musa el-Eş'âri'yi ise yaşayışından dolayı çok severdi ve ona, "Sen, benim kardeşimsin" derdi.
Rebeze de öldü.Fitne olaylarına karışmadı.
Hadis:

"Ebû Zerr, İsa bin Meryem gibidir. İsa bin Meryem’in tevazusuna bakmak isteyen Ebû Zerr'e baksın. Zühdü ve ibadeti İsa bin Meryem'e en çok benzeyen Ebû Zerr'dir. Ebû Zerr, yeryüzünde İsa bin Meryem'in yürüyüşüyle yürür. "
"Allah (azze ve celle) bana dört kişiyi sevmemi emretti ve Kendisinin de onları sevdiğini bildirdi: Ali, Ebû Zerr, Mikdad ve Selman. " 



Müslüman oluş hikayesi:
İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber'in Allah tarafından peygam­ber gönderildiği haberi Ebû Zerr'e ulaşınca, Ebû Zerr, kardeşi Uneys'e:
— Haydi devene bin de şu Mekke vadisine git ve benim için, ken­disinin bir peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adamın haberini iyice öğren, O'nun sözlerinden işit, sonra bana gel, dedi.
Kardeşi Uneys gitti, nihayet Mekke vadisine vardı ve Peygam­ber'in sözlerinden işitti, sonra da Ebû Zerr'in yanına dönüp geldi. Ve:
— Ben o zâtı gördüm: Ahlâk güzelliklerini emrediyor ve birta­kım güzel sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir, dedi.
Ebû Zerr bunun üzerine kardeşine:
— Sen arzu ettiğim nevi'den bana şifâ verecek bir haber getir­medin, dedi.
Akabinde azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırba yüklendi. Nihayet Mekke'ye varıp Ka'be mescidine geldi. Peygamber'i aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, O'nu baş­kasından sormak da istemiyordu. Nihayet gecenin bir kısmı kendisine erişince Ebû Zerr'i Alî gördü ve onun yabancı bir kimse olduğunu tamdı. Ebû Zerr onu görünce, onun ardından yürüdü. Yolda gider­ken, bu iki arkadaştan herhangibiri diğerine hiçbirşey sormadı. Böy­lece sabah oldu. Sonra Ebû Zerr su kırbasını ve azığını yine Ka'be mescidine taşıdı. Ve bu gün de böyle devam etti. Peygamber kendisi­ni görmüyordu. Nihayet akşam oldu, Ebû Zerr (yine Ka'be mescidi­nin bir kenarındaki) yatağına döndü. Bu sırada kendisine yine Alî uğradı da:
— Bu adam için yerini öğrenip orada ikaamet etme zamanı gel­medi mi (yânî hâlâ bir yer bulup yerleşemedi mi)? dedi.
Akabinde Alî, Ebû Zerr'i beraberinde götürdü. Yine yolda iki arkadaştan biri diğerine hiçbirşey sormuyordu.
Nihayet böylece üçüncü olunca, Alî yine evvelki gelişi üzerine dönüp onun yanına geldi ve Ebû Zerr, onun beraberinde ikaamet et­ti. Sonra Alî, Ebû Zerr'e:
— Seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin? dedi. Ebû Zerr:
— Eğer bana muhakkak doğru yolu göstereceğini taahhüd eder ve kesin söz verirsen bunu sana bildiririm, dedi.
Alî onun istediği taahhüdü ve yemînli sözü yaptı. Ebû Zerr de ona gelme maksadım haber verdi. Alî de ona:
— Hiç şübhesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasûlü'dür. Sabaha eriştiğin zaman sen benim ardımca gei. Şayet ben yolda sana zarar vereceğinden korktuğum birşey görürsem, sanki ben su dökü-yormuş gibi dikilip dururum (sen durma git). Eğer ben yürüyüp gi­dersem, sen ardımca beni ta'kîb et, nihayet benim gireceğim yere, sen de girersin, dedi.
Ebû Zerr onun dediklerini yaptı. Alî'nin arkasına uyarak gitti. Nihayet Alî, Peygamber'in huzuruna girdi. Ebû Zerr de onun bera­berinde huzura girdi. Peygamber'in sözlerinden işitti ve olduğu yer­de müslümân oldu. Peygamber ona:
— "Sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberli­ğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu.
Ebû Zerr:
— Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben muhakkak bu şehâdet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım, dedi.
Akabinde Ebû Zerr, huzurdan çıktı, Ka'be mescidine geldi ve en yüksek sesiyle:
— Kelimei şehadet getirdi.
(= Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed O'nun Rasûlü'dür)/ diye bağırdı.
Bu bağırmadan sonra Kureyş cemâati ayağa kalkıp Ebû Zerr'i dövdüler ve onu yere yatırdılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı da:
— Size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse ol­duğunu ve Şâm ticâret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor mu­sunuz? dedi.
Ve Ebû Zerr'i müşriklerin topluluğundan kurtardı. Sonra Ebû Zerr, ertesi günü de mescide döndü ve dün yaptığı gibi yüksek sesle şehâdet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu döv­düler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).Buhari,ensarın menkıbeleri:32




ABDULLAH İBN REVÂHA : Şair  ,Hazrec kabilesine mensup. İkinci Akabe gününde müslüman olmuş ve kabilesini temsilen Peygamberimize bey'at etmiştir.
Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gazvelerine katıldı. Hudeybiye barışı ve Umretu'l-Kaza seferlerinde peygamberimizin yanında yer aldı.
Mute savaşında peygamberimiz: "Cihada çıkacak şu insanlara Zeyd b. Hârise'yi kumandan tayin ettim. Zeyd b. Hârise şehid olursa, yerine Ca'fer b. Ebi Talib geçsin, Ca'fer b. Ebi Talib de şehid edilirse, yerine Abdullah b. Revâha geçsin. Abdullah b. Revâha şehid olursa, müslümanlar, aralarından uygun birini seçip, kendilerine kumandan yapsınlar."
İbn Revâha, Ka'b b. Malik ve Hassan b. Sâbit müslümanların şâirleriydi. 




















CA'FER B. EBİ TALİB: ikinci Hicret kâfilesine katılarak hanımı Esma binti Üveys ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. 
Câ'fer b. Ebi Tâlib ve arkadaşları hicretin yedinci yılında Habeşistan'dan Medine'ye döndüler. Bu sırada Hz. Peygamber Hayber gazvesinde bulunuyordu. Hayber ganimetlerinden Habeşistan'dan gelenlere de pay verildi.
Hz. Câ'fer, Hicret'in sekizinci yılında vuku bulan Mute gazvesine katıldı ve orada şehit düştü.
Abdullah b. Ömer der ki: "Câ'fer b. Ebi Tâlib'i şehitler arasında aradık. Bedeninde doksandan fazla mızrak, ok ve kılıç yarası bulduk."
Hz. Cafer'in iki kolunun da kesilmesi üzerine, şehadetinden sonra Rasûlullah ona Cennet'te iki kanat takıldığını haber vererek şöyle buyurmuştur: "Câfer'i, Cennet'te meleklerle birlikte uçarken gördüm."
Bundan sonra, kuş gibi kanatlanıp Cennet'te uçtuğu hadisle sabit olan Câ'fer'e "çok uçan Câfer" anlamında "Câfer-i Tayyâr" lâkabı verilmiştir.
































EBÛ EYYUB EL-ENSÂRÎ :
  Medineli müslümanlardan ve hicret sırasında Hz. Peygamber'i evinde misafir eden sahâbî. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde Rasûlullah'ın yanında İslâm cihad hareketlerine katılmıştır 
Hz. Ali'nin hilâfeti döneminde onunla birlikte Hâricilere karşı savaşmıştır. 
Hz. Ali (r.a.) devrinden sonra Muaviye zamanında Mısır'a gitti. Hicrî 52. yılda Muaviye oğlu Yezid kumandasındaki müslümanlar İstanbul'u kuşattıklarında o da oradaydı.Hastalanıp burada şehit oldu.








detaylı fotoğraf:


EBÛ MUSA EL-EŞ'ARÎ :
  Yemenlidir. Rasûlullah'ın yanına gelmek üzere Yemen'den yola çıkan Ebû Musa, Habeşistan'a gitmiş ve orada Ca'fer b. Ebî Tâlib ve diğer müslümanlarla buluşmuştur. Medine'ye ulaştıklarında Hayber'in fethi tamamlanmıştı.

Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Biz Eş'arîler Yemen'de iken Muhammed'in peygamber gönderildiği ve Medine'ye hic­ret ettiği haberi bize ulaştı. Biz de (Eş'arîler'den elliüç kişi ile) bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhalefetiyle) gemimiz bizi Habeşe hüküm­darı Necâşî'nin memleketi sahiline bıraktı. Orada Ca'fer ibn Ebî Tâ-lib'le buluştuk. Bir müddet onunla beraber Habeşistan'da kaldık.
Nihayet hepimiz yola çıktık ve Medîne'ye geldik. Peygamber'e Hay-ber'i fethettiği sırada kavuştuk. Peygamber (S): "Ey gemi yoldaşla­rı, sizin için iki hicret sevabı vardır" buyurdu. Buhari, ensarın menkıbeleri:36


Mekke'nin fethine ve Huneyn gazasına katılmıştır. 
Tebük seferinden sonra Rasûlullah, Ebû Musa'yı Muaz b. Cebel ile birlikte Yemen'e tebliğe gönderdi. Onları yollarken şöyle dedi: "Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Sarhoşluk veren herşey haramdır; içkiden menediniz"
Yemen'de tebliğ görevini tamamlayan Ebû Musa, Vedâ Haccı'na katılmıştır.
Hz. Ömer ve Osman devrinde  Basra ve Kufe de valilik yaptı.

İslâm devletine karşı isyan eden İranlı  Hürmüzan'ı yendi.

Ebû Musa : "Rasûlullah'tan duydum; 'Öyle bir fitne kopacak ki, o zaman oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden hayırlıdır' diyerek fitne olaylarında Alinin yardım isteğini reddedip tarafsız kalmıştır.
Ebû Musa bir rivâyete göre Mekke'de, diğer bir rivâyete göre Kûfe'de vefât etti. (Hicrî 42 veya 44, )



ABDULLAH İBN MES'UD:     
 Kufe ekolunun kurucusu.Peygamberimizin sürekli yanında olup hizmetlerinde bulunurdu.
"Yavrulamamış ve süt vermeyen bir koyunun peygambere süt verme olayından sonra Müslüman oldu.İlk müslman olan  6. kişi olduğu söylenir.20 li yaşlardaydı.
Kabede açıktan kuran okuyan ilk kişidir.Bu yüzden işkenceye uğramıştır. Kureyş'in bu tutumu karşısında İbn Mes'ud (r.a.) Mekke'yi terketmeye ve hicrete mecbur kaldı ve Habeşistan'a gitti.Daha sonra Habeşistan'dan Medine'ye hicret etti.
Tüm savaşlara katıldı.
Hz Ömer onu Kufe kadılığına gönderirken: "Size Ammâr b. Yâsir'i Emir, İbn Mes'ud'u da öğretici olarak gönderiyorum. Beytü'l-mâl'ınıza da İbn Mes'ud'u tayin ettim. Bunların her ikisi de Bedir ehlindendirler. Onları dinleyin ve onlara itaat ediniz. İbn Mes'ud'u yanımda alıkoymak istiyordum ama sizi kendime tercih ettim." demiştir.
Bir defasında Sa'd b. Ebi Vakkas ile arasında bir ihtilaf oldu. Sa'd, beytü'lmâl'den bir miktar borç para almış, ödeme zamanı geldiğinde borcunu ödemediğini görünce, ona ağır sözler söylemiş ve kalbini kırmıştı.
İbn Mes'ud altmış yaşındayken hastalandı. Hicrî otuzikinci yılda vefat etti. Cenaze namazını bizzat Hz. Osman kıldırdı.
Rasûlullah onun hakkında şöyle buyurmuştu: "Kur'an'ı dört kişiden öğreniniz: ibn Mes'ud'dan, Muaz b. Cebel, Übey b. Kaab ve Ebu Huzeyfe'nin mevlâ'sı Sâlim'den."
Kufe de pekçok talebe yetiştirmiştir.


Fakirdi.Kadının kocasına zekat vermesi meselesi için bknz:Mezhepler :eşe zekat





MUAZ B. CEBEL:
On sekiz yaşında müslüman olmuştur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün savaşlara katılmıştır.  
Peygamber Efendimiz onu, İslâmı anlatıp öğretmek ve Kur'an-ı Kerim'i ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yılındaYemen'e göndermişti. 
Muâz, Hz. Ebu Bekr'in halifeliği döneminde Yemen'den döndü.Peygamberimizi bir daha göremedi. Kalan ömrünü Şam'da geçirdi ve Ürdün'de Tâûn hastalığından, henüz genç sayılabilecek bir yaşta otuz sekiz yaşında vefat etti. 
HADİS:
  Âlimler kıyamet gününde bir araya geldiklerinde Muâz, bir ok atımı  onların önünde olacak" 
"Kur'an'ı dört kişiden öğrenin: Abdullah b. Mes'ûd, Ubey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel ve Ebu Hûzeyfe'nin âzadlısı Sâlim" 
"Ümmetim içerisinde helâl ve haramı en iyi bilen Muâz b. Cebel'dir"






Mezarı:
Yermük Savaş alanına çok yakın ve Kuzey Gor/ÜRDÜN denilen bu topraklarda küçük bir yerleşim merkezinin yanında büyükce bir külliye ile karşılaşıyoruz.

Yüksek duvarlı mescidin kıble tarafında öne doğru iki yana doğru üç kubbe ile örtülmüş duvar üstleri dendanlı türbe binası bize Osmanlı’dan kalma türbeleri hatırlatıyor. İçeriye girdiğimizde güzel bir koku ruhumuzu ferahlandırıyor. Bu tavanı basık fakat içeriye doğru geniş türbede iki adet sanduka bulunuyor. Bir tanesi Sahabenin büyüklerinden Muaz bin Cebel Hz.’ne diğeri de oğlu Abdurrahman ‘a ait.


SELMAN el-FARİSÎ : 


selmanı farisi türbe median ırak foto




























Kudüsteki makamı: 













Nusaybin /MARDİN deki makamı:






 İranlıdır. Önceleri Mecusi idi .Sonra hırıstiyan oldu.Papazlardan peygamberin geleceğini öğrenince onu bulmak için yola çıktı.Bu sırada köle edildi.Medine’de köleyken peygamberin oraya geldiğini duydu.Önceden öğrendiği alametlerin üzerinde olduğunu görünce Hicretin 5. yılında iman etti.Kölelik diyetini peygamberin yardımıyla ödeyip hür oldu.Hendek savaşında hendekler onun tavsiyesiyle kazıldı. Selman (r.a)'ın katıldığı ilk savaş Hendek savaşıdır. Hz. Ömer (r.a) dönemindeMedâin valiliğinde bulunmuştur.
Bir çok geceler Selman (r.a) Rasûlüllah (s.a.s) ile yalnız kalırlardı. Bu beraberlik o kadar sürerdi ki Rasûlüllah (s.a.s) hanımlarından birinin yanına bile girmezdi.Peygamberimiz onu Ehli beytinden saymıştır.
Ebu Derdâ' (r.a)'ın gece boyu namaz kıldığı ve sürekli oruç tuttuğunu gördüğü zaman onu bundan alıkoyup hazırlanan yemekten yiyerek orucunu bozması konusunda ısrar etmiş ve ona; "Üzerinde gözünün hakkı vardır, ailenin hakkı vardır. Bazen oruç tut, bazen tutma; bazen namaz kıl, bazan ara ver" (bunları nafile olan ibadetleri için söylemiştir). Ebu'd-Derdâ' bu durumu Rasûlüllah (s.a.s)'e ilettiği zaman o; "Selman senden daha âlimdir" dedi ve bunu üç kere tekrarladı.
Ölüm tarihi kesin olmamakla birlikte Hz.Ömer veya Hz. Osman zamanıdır.(80 yaş).
Selman (r.a)'ın mezarı, Bağdad'ın 30 km doğusunda Medain harabeleri civarından akan Deyale ırmağının kenarındadır. Onun bulunduğu yer Selman-ı Pak (temiz Selman) olarak isimlendirilmiştir. Onun mezarının içinde bulunduğu cami IV. Murad tarafından tamir ettirilmiştir. 
O, Rasûlüllah (s.a.s)'in berberliğini yapmıştır.bir kaç yerde olan mezarlarından en doğrusu Irak'takidir.

Hadis: "Cennet üç kişiyi özler. Ali, Ammar ve Selman"

Nusayrilikte ve Durzilikte Salman’ın yeri önceliklidir.Selman-ı Farisi'nin, Kudüs/Zeytin Dağı’nda camii ve türbesi vardır.





ÜBEY B. KA'B :
 ikinci Akabe biatında Rasûlüllah (s.a.s)'e biat eden yetmiş kişi içerisinde idi. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün muharebelere katıldı.
Vahyi ilk yazan Übey b. Ka'b olmuştur. Übey b. Ka'b olmadığı zaman Zeyd b. Sabit yazardı.
Enes b. Malik : "Rasûlüllah (s.a.s) zamanında Kur'an'ı dört kişi hıfzetmiş olup hepsi de ensardandı. Bunlar: Übey b. Ka'b, Muaz b. Cebel, Ebû Zeyd ve Zeyd b. Sabit'tir"
Mescid-i Nebevi'de Kur'an-ı Kerîm'i öğretirdi. Aralarında Ebu Hureyre ve İbn Abbas'ın da bulunduğu bir çok sahabînin hocalığını yapmıştır.
Ebubekir ve ömer zamanında danışma meclisindeydi.
Hz. Ömer zamanında teravihi cemaatle ilk kıldıran da Übey b. Ka'b olmuştur. 
Medine tefsir ekolünün reisi olarak kabul edilmiştir. 
Hz. Osman döneminde Medine’de ölmüştür.

Hadis:
"Ümmetimin en iyi okuyanı Übey'dir."  Bu sebeple Seyyidü'l-Kurra (okuyucuların efendisi) lakabıyla tanınmıştı. 
 "Kur'an'ı dört kişiden öğreniniz: ibn Mes'ud'dan, Muaz b. Cebel, Übey b. Kaab ve Ebu Huzeyfe'nin mevlâ'sı Sâlim'den."


Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Ubeyy ibn Ka'b'a:
— "Allah banaLemyekunillezîne keferû Sûresi'ni muhakkak sana okumamı emretti" buyurdu.
Ubeyy:
— Allah benim adımı (açıkça) andı mı? diye sordu. Peygamber:
— "Evet andı" diye tasdik etti.
Râvî Enes: Bunun üzerine Ubeyy ibn Ka'b (sevincinden) ağladı, demiştir






EBU'D-DERDÂ :
 Hicrî ikinci yılda İbni Revaha’nın putunu kırmasıyla Müslüman oldu. İslâm'a girişinden önce meydana gelen Bedir gazasında bulunmayan Ebû'd-Derdâ diğer bütün savaşlarda bulundu.
Ebû'd-Derdâ  Osman zamanında Şam kadılığına getirilmiş ve hicretin 32. yılında vefât etmiştir.
Şam’da yüzlerce talebe yetiştirmiş ve Şam fakihi ünvanı ile anılmıştır.Türbesi Şamda,Hamidiyye çarşısının az aşağısındadır.Türbe genişletilip cami şekline getirilmiştir.










Ebu Derda / Bartındaki makam:




EBÛ DÜCÂNE :
 Kırmızı sarıklı mücahit .Peygamberimizin fedaisi.
Hicretten önce İslâm'a girdi.Tüm savaşlarda korkusuzluğuyla meşhur oldu. Ridde savaşlarında kendisine yakışan şekilde şehid düşmüştür.



BİLÂL-İ HABEŞÎ:
Resulullah (s.a.s.)'ın müezzini .  İslâm akîdesi uğrunda en büyük çileyi çekenlerden…
Resul-u Ekrem'in vefatı üzerine, ona karşı büyük bir sevgi duyan Hz. Bilâl, Medine'de kalmaya dayanamayıp, Şam’a yerleşti.
Hz. Ömer ile birlikte Kudüs'ün fethinde bulundu. Hz. Ömer, burada, Resulullah'ın vefatından beri ezan okumayan Bilâl'den ezan okumasını rica etmiş, Hz. Bilâl de halifenin ısrarına dayanamayarak ezan okumuştu. 
Hz. Bilâl, hicretin yirminci yılında altmış yaşlarında iken vefat etti. Dımaşk'ın Bâbü's-Sağîr tarafına defnolundu. 

Bilâl İbn Rebâh, Habeşli'dİr. Peygamber'İn devamlı müezzini olmuştur. Bİlâh Umeyye ibn Halefin kölesi iken müslümân olmuş, İslâm'ı terketmesi için efen­disi tarafından işkencelere uğratılmış. Bunun üzerine Ebû Bekr onu satm ala­rak hürriyete kavuşturmuştur. Bilâl evvelâ Habeşistan'a, sonra Medine'ye hicret etmiştir. Hazarda ve seferde Peygamber'den ayrılmamıştır. Hicretin yirminci yılında, altmış küsur yaşında iken Amvâs taunundan Şam'da vefat etmiştir.








bilali habeşi türbe şam mezarlığı (babus sagır)













HUZEYFE İBNİ REBİA :
Bedirde babası,amcası,ve kardeşi ilk düollaya çıktı ve ilk öldürülenler oldular.

Babası Utbe b. Rebîa müşriklerin ileri gelenlerindendi. Kırk dördüncü Müslüman olduğu rivayet edilen Ebü Huzeyfe, İslâm'ın ilk yıllarında okuma yazma bilen on yedi sahâbîden biriydi. Hz. Peygamber (a.s.m.)'e istihâze konusunu sormasıyla meşhur olan Sehle bint Süheyl ile evlendi ve Habeşistan'a yapılan her iki hicrete de onunla birlikte katıldı.

Ebû Huzeyfe Habeşistan'dan Mekke'ye döndü ve Medine'ye hicrete kadar Hz. Peygamber'in yanından ayrılmadı. Medine'ye hicret edince azatlısı Sâlim'le birlikte Abbâd b. Bişr'in evine misafir olduğu için Hz. Peygamber onunla Abbâd arasında kardeşlik bağı (muâhât) kurdu.

Abdullah b. Cahş kumandasında yapılan Batn-ı Nahle Seriyyesi'nde bulunan Ebû Huzeyfe Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Babası Utbe'yi çok seviyor ve bir gün Müslüman olacağını ümit ediyordu. Onu Bedir Gazvesinde düşman saflarında görünce çok üzüldü ve kendisini mübarezeye davet etti. Ancak Hz. Peygamber buna engel oldu. Savaş bittikten sonra Resûlullah'ın, "Rabbimin sizin için vaad ettiği şeyin gerçek olduğunu şimdi gördünüz mü?" diyerek Bedir Kuyusu'na attırdığı müşriklerin cesetleri arasında Utbe'ninki de vardı. Uhud Gazvesi'nde Hz. Hamza'ya yaptıklarıyla tanınan kız kardeşi Hind, Bedir'de babasına karşı takındığı tavır sebebiyle Ebû Huzeyfe'yi bir şiirle hicvetti.

İlk Müslümanlardan olan Salim, Ebû Huzeyfe'nin kölesi olup ona nisbetle Salim Mevlâ Ebû Huzeyfe diye anılır. Ebû Huzeyfe Sâlim'i azat ettikten sonra evlât edindi ve kendisini yeğeni Fâtıma bint Velîd ile evlendirdi. Evlâtlıkların babalarına nisbet edilmesini emreden âyet (Ahzâb 33/5) nazil olduktan sonra da Ebû Huzeyfe Sâlim'i yanından ayırmadı. Ancak ergenlik çağına geldiğinde evlerine teklifsizce girip çıkmasının sakıncalı olabileceğini düşünen Sehle bint Süheyl durumu Hz. Peygamber'e sormuş, o da aralarında süt mahremliği meydana gelmesi için Sâlim'i emzirmesini tavsiye etmişti. Resûlullah'ın verdiği bu ruhsatın sadece bu olaya mahsus olduğu kabul edilmektedir.

Ebû Huzeyfe (r.a.) elli dört yaşlarında iken Yemâme Savaşı'nda azatlısı Salim ile birlikte şehid oldu. Adı çeşitli hadislerde geçmektadir.


HUZEYFE BİN YEMAN:
Peygamberimizin sırdaşı. Medineli .Bedir den önce babasıyla Müslüman oldular .Fakat kafirlerin eline düşüp söz verdikleri için Bedir’e katılamadılar.Uhud’da babası yanlışlıkla Müslümanlar tarafından öldürüldü.Peygamber tarafından ödenen diyeti fakir müslümanlara dağıttı.
Hendekte kafir ordusunun içine sızarak bilgi aldı.
Hz. Ömer halife seçildikten sonra, Huzeyfe'yi Medain'e vali olarak tayin etti.
Halife Hz. Osman'a (ra) Kur'an nüshalarının çoğaltılması hususunda uyarıda bulundu. Çünkü, İrminiye seferi sırasında Iraklı ve Suriyeli askerlerin Kur'an-ı Kerim'i farklı kıraatlarda okuduklarını gördü. Bu durumun ileride karışıklığa sebebiyet vereceğini düşünerek, Hz. Ebubekir (ra) zamanında toplatılan nüshaların çoğaltılmasını ve İslam beldelerine gönderilmesini istedi.
Huzeyfe, Hz. Ali'nin halife seçilmesinden kısa bir süre sonra ( 50 GÜN) 656 yılında Medain'de Hakk'ın rahmetine kavuştu. Vefatından evvel biat ettiği gibi, çocuklarına da Hz. Ali'ye (ra) biat etmeleri hususunda vasiyette bulundu.



ABBÂS İBN ABDULMUTTALİB :
Rasûlullah'tan bir iki yaş büyüktü. Hz. Abbas, Peygamberimiz (s.a.s.) İslâm'ı yaymaya başladığında tarafsız bir tavır takınmıştı. Ne iman etmiş, ne de karşı koymuştu. Gönülsüz olarak katıldığı Bedir de esir düşünce fidye vermiş,sakladığı servetini peygamberin bilmesi üzerine de iman etmiş , bu andan sonra peygambere  Mekkke’de ajanlık yapmıştır.
Medineden en son hicret eden kişidir.(Mekkeye giden İslam ordusu ile yolda karşılaşmıştır.)
Hz. Abbas üç halife zamanında da yaşadı. Hicretin otuziki'nci yılında Medine'de seksen sekiz yaşında vefat etti. Cenâze namazını Hz. Osman kıldırdı. Medine'de el-Bakî kabristanında medfundur.

ENES B. MÂLİK:
Resul-i Ekrem (s.a.s.)'in Medine'ye hicretlerinde, Enes b. Mâlik henüz on yaşlarında bir çocuk idi. 

Ben de Peygamber'e on sene hizmet et­tim. Peygamber vefat ettiği zaman ben yirmi yaşında bulunuyordum. Buhari,Nikah:68


Hz. Peygamber, Medine'ye geldikten sonra bütün ensâr kendisine hizmet etmek hususunda yarışıyorlardı. Hz. Enes b. Mâlik'in annesinin, hizmet yarışında yapabilecek veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bundan dolayı hemen Enes b. Mâlik'i çağırıp elinden tutarak Resul-i Ekrem'in huzuruna çıktı: "Ya Resulullah, ben fakir bir kimseyim. Sizlere yardım edecek bir şeyimiz yok. Bu oğlumdur, yardım etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyorum. Onu kabul ediniz" dedi. Resûl-i Ekrem, bu içten gelen arzuyu kırmadı. Enes b. Mâlik'i yanına aldı. Bütün zamanlarında onu yanında bulundurdu.
 Bedir gazvesinde henüz oniki yaşında olmasına rağmen savaş alanına gitmiş ve savaş esnasında mücâhidlere hizmet etmiş bu arada Resulullah'ın hizmetini de aksatmamıştır.
Peygamberin tüm savaşlarına katılmıştır.
Enes b. Mâlik, Basra'da ikamet etmesine rağmen fitne ve fesad olaylarına hiç karışmadı. Kendisine müsbet veya menfi açıdan yapılan fikir alışverişlerine de itibar etmeyerek hepsini reddetti. İlimle ve talebe yetiştirmekle meşgul oldu.
Hicretten sonra seksen seneyi geçen bir ömür süren Hz. Enes b. Mâlik  miladi 709 yılında Basra'da Rahmeti Rahmana kavuştu. Vasiyyeti gereği Rasûl-i Ekrem'in saçlarından bir kısmı kabrine kondu. 

Üvey babası Ebû Talha, Zeyd ibn Sehl künyesi ile meşhurdur.Ebû Talha, Enes'in üvey babasıdır. Enes'in öz babası Mâlik, Şam'da kâfir olarak ölmüştü. O zaman Enes, sekiz yaşında idi. Annesi Ümmü Suleym ilk kocası öldükten sonra Ebû Talha ona evlenme teklîf etmişti. Ebû Talha o za­man müşrik idi. Ümmü Suleym, kendisi müslümân olursa onunla evlenebilece­ğini, mehir de istemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Ebû Talha müslümân oldu ve Ümmü Suleym'le evlendi.



EBU SAİD EL-HUDRİ :
Bedir gazasında küçük olduğundan bulunamamış, onüç yaşında Uhud gazasına babası ile katılmış ve bu savaşta babası Mâlik şehid olmuştur. 
Ebû Said, Benû Mustalik ve Hendek gâzâlarına da katılmış, seferlere çıkmıştır. Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi, Huneyn, Tebük gazalarında bulunmuştur. Rasûlullah'ın on iki gazasında yer almıştır (Sahîh-i Buhâri, II, 251). Hz. Ömer ve Osman devirlerinde Medine'de fetvâ vermiş, Hz. Ali devrinde Nehrevan savaşında bulunmuştur. 
Hicretin 36. yılında olan bu olaydan sonrâ Ebû Sâid 60. yılda Kerbelâ faciasına şâhit olmuştur. 63. yılda Medine halkı isyan edince ve Yezid'e karşı çıkârak Abdullah b. Hanzala'yâ bey'at edince Ebû Said de bu harekete, kâtılmıştır Ancak Yezid'in kuvvetleri ile Medineliler çarpışırken iki tarafın da bu savaştan bezgin olması ve Ebû Said el-Hudri'nin silahını bırakması veesir olarak Şam'â götürülerek orada Yezid'e bey'at etmesi, Abdullah b. Ömer ile arasının açılmasına yol açmıştır. Abdullah ona: 'Sen iki emire mi bey'at ettin?' demiş, İbn Ömer buna müteessir olmuş ve, "Nass, bir emir etrafında toplanmadan iki emire bey'at doğru değildir" demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 111, 29-30).
H. 74 yılında seksenbir yaşında vefât etmiştir. 




CÂBİR İBN ABDULLAH :
Uhud savaşında 17 li yaşlarda idi ve bu savaşa kadar kız kardeşlerine bakmak için savaşlara katılmamıştır.Babası Uhud’da şehit edildikten sonra tüm savaşlara katılıp peygamberin yanında yer aldı.
İkinci akabe biatına katılan en küçük kişi idi.
Sıffin vakasında Hz. Ali tarafında yer aldı. Ancak, Hz. Ali'nin şehit edilmesinden sonra Muaviye'ye bey'at etti. 
Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybetti ve 78 (697) yılında 94 yaşında Medine’de vefat etti. Medine’de en son vefat eden sahâbî Câbir İbni Abdullah idi.


ABDULLAH B. ÖMER B. EL-HATTÂB :
Hz. Ömerin oğlu. Yaşı küçük olduğu için Bedir ve Uhud gazalarına Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından katılmasına müsâde verilmedi. Ancak on sekiz (on beş)  yaşlarında iken Hendek gazvesine ve daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında meydana gelen bütün savaşlara katıldı. Mekke fethinde, Mûte savaşında, Tebük seferinde ve Vedâ Hacc'ında bulundu.
İslâm devleti bünyesinde meydana gelen anlaşmazlıklarla ortaya çıkan ve birbirleriyle mücadele eden gruplara karışmadı,tarafsız kaldı ve devlet kadrolarında vazife almadı. 
Babasından sonra başa geçecek halifeyi seçmeye görevli olan şûrâ'ya  müşâvir olarak katıldı. 
İbn Ömer, Medine'de ders halkası oluşturarak hadîs öğretirdi. 
Hicretin yetmiş dördüncü yılında Abdullah b Ömer seksen dört veyahut seksen beş yaşında iken suikastle zehirlenerek vefat etti etti.
Hacda silah taşımak yasak olmasına rağmen Haccac, muhafızına mızrağının ucuna zehir sürerek yanında bulundurmasını emretti.
Arafat’ta izdiham sırasında bu mızrak düştü ve İbni Ömer’in ayağının yaralanmasına, ardından da vefatına sebep oldu. Bu olayın kasıtlı bir tertip olduğu da rivayet ediliyor. İbni Ömer’in kabri şu an Mekke’de etrafı duvarla çevrili hususi bir bahçenin içinde yer alıyor.(Jarval/MEKKE)







Abdullah bin Omer bin Hattab RA . Mekkede Medine yolu uzerindeki Zahir Semtinde Suheda Mevkiinde kucuk bir mezarligin karsisidaki evin bahcesinde medfundur. Kabrin bulundugu alan ozel mulkiyete ait oldugundan kapali malesef..













EBÛ HUREYRE : (kedicik babası) 
 Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip müslüman olmuştur. Yaklaşık dört yıl peygamberin yanında bulunmuştur.
Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde Rasûlullah (s.a.s.)'in şu hadisini rivâyet ediyordu: "Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun"
Medine valisi Mervan'a vekâlet etmiştir.
İbn Ömer, onun cenaze namazında, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini müslümanlar adına muhâfaza ediyordu" demiştir .
Bir ara Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis rivâyetinden alıkoymuş ve ona, "Ya Hz. Peygamber'den hadis rivâyetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim" demiştir (İbn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Çünkü Hz. Ömer, halkın herşeyden önce Kur'ân ile meşgul olmasını, amelle ilgili olanların dışında kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halkı yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkın anlayamayacağı müşkil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. 
Ebû Hureyre  Hz. Peygamber'in vefâtından sonra elli yıl kadar daha yaşamış 78 yaşında  Hicrî 57/676 yılında Medine'de vefât etmiştir.







HÂLİD B. VELÎD (seyfullah:allahınkılıcı):
Hz. Halid müslüman olmak için Mekke'nin fethinden önce , yolda Amr b. el-Âs ile karşılaştı ve beraberce Mekke'den Medine'ye gelip müslüman oldular.
Mute deki başarısından dolayı peygamberimiz bu adı kendisine vermiştir.Halifeler döneminde pek çok savaşta komutanlık ve kahramanlık yapmıştır.Hz. Ömer döneminde görevinden alınmıştır.
Halid bin Velid savaş kaybetmemiş nadir komutanlardandır.H .21 de Humusta vefat etmiştir.Türbesi Suriye/ Humus'tadır.

halid bin velid  camisi ve türbesi  humus


halid bin velid türbe humus

halid bin velid türbe içi















ABDULLAH İBNİ ABBAS:

10-11-12-13 yaşlarındayken Mekkenin fetihinden sonra babasıyla Medine'ye hicret etmiştir.Peygamberin ölümüne kadar yaklaşık 2 yıl peygamberin yanında yaşamıştır.
Not:  Hicretten kısa bir süre sonra annesi Ümmü'l-Fazl Lübabe ile birlikte Medine'ye gittiği veya babası ile birlikte Mekke'nin fethine kadar burada kaldığı şeklinde iki farklı rivayet vardır.

Annesi Ümmü'l-Fadl Lübabe binti el-Haris olup Mü'minlerin annesi Meymune binti el-Haris'in kız kardeşidir. Ümmü'l-Fadl, kadınlar arasında Hz. Hadîce'den sonra İslâm'a girenlerdendir.

Ömer (Radiyallahu Anh) tarafından yaşı küçük olmasına rağmen çoğunluğu Bedir halkından olan şura meclisine dahil edilmiştir.( 21-22 li yaşlarda)

Cemel ve Sıff'ın savaşlarında Hz. Ali'nin yanında yer almıştır,Hakem Olayı'nda da Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) ile birlikte Hz. Ali'yi temsil etmişti.

Hz. Ali onu birkaç defa elçi olarak görevlendirmiş ve 'Hakem Olayı'ndan sonra da Basra Valiliğinde bulunmuştu. Bu sırada kendisine atılan bir iftiraya dayanamayıp görevinden ayrılarak Mekke'ye gitmiş ve ömrünün sonuna kadar burada ilimle uğraşmıştır.
Not:   Bir rivayete göre Hazret-i Abdullah ibn-i Abbas, hicretin 40. senesinde Hazret-i Ali'nin henüz hayatta bulunduğu sırada Basra valiliğinden istifa ederek Mekke'ye çekilmiş, orada münzeviyâne yaşamıştı. Hazret-i İbn-i Abbas'ın Basra valiliği esnasında onun kadısı Ebül-Esved ed-Düeli idi. Rivayete göre ikisi arasında ihtilâf hâsıl olmuş, Ebül-Esved onu Hazret-i Ali'ye şikâyet etmiş, onun beytül-mâlde bir takım suistimallerde bulunduğunu söylemişti. Hazret-i Ali, bu şikâyeti İbn-i Abbas'a bildirerek ondan cevap istemişti, İbn-i Abbas verdiği cevapta şu sözleri yazmıştı:
"--Sana benim hakkımda haber verilen her şey bâtıldır. Ben elimin altında ne varsa onu zaptetmiş bulunuyorum. Onu muhafız ve nigâhbanıyım, aleyhimde ileri sürülen şüphelere inanma!"
Buna cevap olarak Hazret-i Ali bütün beytül-mâlin hesabını istemiş, Hazret-i İbn-i Abbas'ın aleyhinde söylenen sözlerin Hazret-i Ali tarafından kabul ile karşılandığını görerek müteessir olmuş ve şu cevabı vermişti:
"--Aleyhimde vuku bulan şikâyetleri i'zam ederek telâkki ettiğini anladım. Arzu ettiğin zâtı bu işin başına gönder, çünkü ben bu işin başından ayrılıyorum ves-selâm!"




Muaviye'nin vefatından sonra Hz. Ali ve oğlu Hz. Hüseyin'in taraftarları tarafından Kûfe'ye davet edilince kendi gitmediği gibi, bu davete icabet etmek isteyen Hz. Hüseyin'i de ikaz ederek gitmekten alıkoymaya çalıştı, fakat bunda bir türlü başarılı olamadı. Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmek üzere yola çıkıp Kerbelâ'da şehid edilmesi Abdullah b. Abbâs'ı bir hayli üzdü ve üzüntüsünden gözlerini kaybetti.

Abdullah İbn Ömer (r.a.) kendisine sorulup da bilemediklerinin İbn Abbas'tan sorulmasını ve cevabın kendisine de bildirilmesini isterdi. Verdiği fetva ve cevaplarından dolayı onu daima takdir ederdi.

Nihayet 68/687 yılında Taif'te yetmiş yaşındayken vefat etti.

"Mekke Tefsir Mektebi"nin kurucusu İbn Abbas'tır denilir.




MUAVİYE:    Şamdaki türbesi




AKİL BİN EBU TALİP:  (Hz Alinin kardeşi)

Akil Bin Ebu Talip, Hz. Ali'nin ağabeyidir. C'fer-i Tayyar hazretlerinden 10, Hz. Ali'den 20 yaş büyüktür ve üçünün de anneleri aynıdır. Künyesi Ebû Yezid'dir. Mil'dî 580'de doğdu. Ens'b ve tarih bilgisiyle Kureyş kabilesi arasında önemli bir yere sahipti. Anlaşmazlıklarda hakemliğine başvurulan dört kişiden biriydi. Bedir Gazvesi'nde müşrikler safında yer aldı, esir düştü. Amcası Abbas b. Abdülmuttalib'in verdiği fidyeyle esaretten kurtuldu. Müslüman olduğu tarih ihtil'flıdır. Bazılarına göre Hudeybiye Antlaşması'ndan önce, bazılarına göre hemen sonra, bir kısmına göre ise Mekke'nin fethinden önce 630 yılı başlarında Müslüman olmuş ve Medine'ye gitmiştir. Kardeşi Ca'fer ile Mûte Seferi'ne katıldı. Hastalığı sebebiyle sonraki savaşlarda bulunamadı. Ancak Huneyn Gazvesi'ne iştirak ettiği ve herkesin dağıldığı sırada Hz. Peygamber'in yanından ayrılmadığı rivayet edilir. Hz. Ömer devrinde divanın düzenlenmesinde görevlendirildi. Hz. Ali'nin halifeliği sırasında ödemek mecburiyetinde olduğu büyük bir borç meselesiyle uğraşıyordu. Hazreti Ali'den beklediği yardımı göremeyince, kendisine gerekli yardımı sağlayan Mu'viye'ye katıldı ve Sıffîn'de kardeşine karşı savaştı. Daha sonra Cezire bölgesine geçtiği rivayet edilir. Peygamber Efendimiz hicret edince doğduğu evi Hazret-i Ali'nin kardeşi Hz. Ukayl'e hediye etmişti. Belagati ve hazırcevaplılığıyla da meşhur olan Hz. Ukayl, Mu'viye döneminde veya Yezid'in halifeliğinin ilk günlerinde vefat etti.












ABDULLAH İBN ZÜBEYR:
 Cennetle müjdelenen on kişiden Zübeyr b. Avvâm’ın oğludur. Medine'de muhâcirlerden ilk doğan çocuktur.Peygamberimizin vefatında 10 yaşında idi.
Ömer ve Osman döneminde çeşitli savaşlara ketıldı. Hz. Osman tarafından Kur'ân-ı Kerim'in çoğaltılması için toplanan ilmî heyete katıldı.
Hz. Muâviye'nin vefatından (M.680) sonra yerine geçen oğlu Yezid'e bey'at etmedi. Hz. Hüseyin ile birlikte Mekke'ye geldi. Bu arada Yezid tarafını tutan baba bir kardeşi Amr b. Zübeyr'in kumanda ettiği bir ordu Mekke'ye hücum etti. Abdullah bu orduyu mağlup etti. Ordu kumandanlarının çoğunu esir aldı. Yezid'le rekâbetten çekindiği için Hz. Hüseyin'e, Kûfe'ye gitmesini tavsiye etti. Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid olduğunu işitince Yezid'in adamlarını Hicaz'dan çıkararak hilâfetini ilân etti. Mekke ve Medine, Hicaz halkı kendisine bey'at etti.
Dokuz yıl Mekke'de halifelik makamında bulundu. 
Abdülmelik b. Mervan Emevîlerin başına geçince yapılan savaşta yetmiş üç yaşında şehit edildi.

Annesi Ebubekir'in kızı Esma'dır .AYNI YERDE DEFNEDİLMİŞLERDİR.






ABDULLAH İBNİ CAFER (TAYYAR):

Habeşistan'da doğan ilk sahabedir. Babası Cafer-i Tayyar, Habeşistan'a hicret eden sahabelerdendir. Annesi, Esma bint Umeys el-Has'amiyye'dir. Yedi yaşında Hz. Peygambere biat etmiştir. Vefatı için muhtelif tarihler verilse de genel olarak, H. 80 (M. 699-700) yılı kabul edilmektedir.Peygamberimiz vefat ettiğinde de Abdullah İbn-i Cafer'in on yaşında olduğu nakledilir.
öZELLİKLERİ:
1.Zengindi , fakirlre bolca yardım ederdi.
2.Ali'nin kızı Zeynep ile evli idi.
3:Huseyini kufeye gitmemesi konusunda uyarmıştır.
3.Mezarının bakide ve şam da olduğu iddası vardır.Baki iddası daha tutarlıdır.
4.ANNESİ ESMA BİNTİ UMEYSdir.Babası öldükten sonra annesi önce Hz. Ebu Bekirle ,sonra Hz. Ali ile evlenmiştir.Şamdaki türbeleri annesiyle yanyanadır.









NECAŞİ :

Habesistan, yani günümüzde Etyopya'da yaşadı.Krallarına Necaşi denirdi.Asıl adı
Eshame bin Ebcer'dir.Necasi Eshame bin Ebcer'in 80 kisilik ilk kafileyi himaye eder.HIRISTİYAN OLMASINA RAĞMEN SONRADAN MÜSLÜMAN OLDUĞU VE PEYGAMBERİMİZİN GIYABINDA CENAZE NAMAZINI KILDIRDIĞI SÖYLENİR.


















ŞAİRLİKLERİYLE ÖN PLANA ÇIAKN SAHABELER:
HASSAN B. SÂBİT :Peygamberimizden yaşlıydı.Bu sebeble kılıç elde cihada katılamamış fakat şiirleriyle destek vermiştir. Uzun bir hayat yaşayan Hassân b. Sâbit, M. 862 yılında vefat etmiştir.İfk hadisesine inanan 3 müslümandan biridir.Rasûlullah (s.a) iki adam ve bir kadına kazf haddi ( sopa) uygulanmasını em­retti. Hassan b. Sabit , Mistah b. Üsâse ve  Hamne bint Cahş 
ABDULLAH B. REVÂHA: Yukarıda anlatıldı.
KA'B B. MÂLİK:
İkinci Akabe biatında Müslüman oldu.Tebük Gazasına katılmadığı için 50 gün peygamber tarafınadn dışalndı.Tövbesi kabul olunca affedildi. Hicretin 50 yılında Muâviye'nin hilâfeti zamanında 77 yaşında iken vefât etti.Kendisiyle birlikte mazeretsiz olarak Tebük seferine katılmayanlar:
Mürâre bin Rebî-ül-Amrî ile Hilâl bin Ümeyye-tül-Vâkıfî'dir.

LEBİD BİN REBİA:


TEBUK SEFERİNE KATILMADIĞI İÇİN 50 GÜN KONUŞULMAYAN SAHABELER:

Kâ'b bin Mâlik :( Şairlikleriyle ön plana çıkanlar maddesine bak )
Mürâre bin Rebî-ül-Amrî :
Hilâl bin Ümeyye-tül-Vâkıfî: 




MELEKLERİN YIKADIĞI SAHABE :
HZ.HANZALA bin AMİR: Uhud savaşına katılanlara yetişebilmek için aceleyle evden çıktığı için gusul abdesti almayı unutmuştu.Uhudda şehit olunca Peygamberimiz onu meleklerin yıkadığını gördüğünü söyledi.Daha sonra hanımından olayın sebebi öğrenilmiştir.



ABDULLAH İBNİ HANZALA: Hanzalanın oğludur.Peygamberimizin vefatında  7 yaşındaydı. H.63 (m. 682) senesindeYezîd bin Muâviye’nin askeriyle, Abdullah bin Zübeyr’e bîat eden ehl-i Medine arasında meydana gelen Haramuharebesinde  şehîd olmuştur. Önce sekiz oğlunu birer birer muharebeye çıkarıp, hepsi şehîd olduktan sonra, kılıcının kınını kırarak Yezîd’in askerlerinin içine dalmış, şehîd oluncaya kadar mücâdele etmiştir!


EZANI RÜYASINDA GÖREN SAHABE:
Abdullah bin Zeyd (ra): Müslümanların mescide nasıl çağrılacağının tartışıldığı sıralarda rüyasında ezanın sözlerini görmüş ,Hz.peygambere anlatmış,peygamber de Hz. Bilal'e öğretmesini istemiştir.Aynı rüyayı gördüğünü Hz. Ömer de söylemiştir.


MÜSLÜMANLIĞI SEÇEN YAHUDİ ALİMİ:
ABDULLAH BİN SELÂM:
Hadis:Cennetlik birini görmek istiyen, Abdullah bin Selâm'a baksın.
Bu hadisten sonra müslümanlar bu şerefe nail olmak için ne yaptın dediklerinde şöyle demiştir:
"Ben zayıf bir kimseydim. En kuvvetli ümidim, kalb selâmeti ya'nî kimseye karşı içimde kötülük beslememem ve boş sözleri terk etmemdir. Bundan başka beni kurtaracağından ümitli olduğum bir amel bilmiyorum."
Hazreti Osman'ın (ra) son dönemlerinde, fitnenin durdurulmasına ve Halifenin evinin kuşatılarak şehit edilmesine maniolmaya çalıştı. Hazreti Ali'nin halife olmasından sonra kendisine biat etmemekle beraber, her hangi bir menfi girişimde bulunmadı. Hazreti Ali'nin Irak'a gitmemesi ve Cemel Savaşı'nın engellenebilmesi maksadıyla telkinlerde bulundu. Muaviye'nin halife olduğu dönemde, 664 tarihinde Medine'de vefat etti.


BEDİRDE BABASINA KARŞI SAVAŞAN SAHABE:
ABDULLAH BİN SÜHEYL: Mekkenin fethin de babasının öldürülmemesi için peygamberimizden söz almıştı.Babası daha sonra müslüman olmuştur.
 Yemâme’de Cevaş muharebesinde şehîd olmuştu. Hz. Ebû Bekir, Kureyş ve Mekke’nin ileri gelenleriyle birlikte, oğlunun şehâdetinden dolayı, babası Süheyl’e tâziyede bulunmuşlardı. 


"İki elbise sahibi""ZÜLBİCADEYN"
ABDULLAH ZÜLBİCADEYN (r.a):Resulullah ile birlikte Tebük Seferine katıldı. Çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Sonunda şehid oldu. Kabir kazma ve defin işiyle Peygamberimiz, Hz.Ebu Bekir ve Hz.Ömer meşgul oldu. Peygamberimiz onun naşını kabre koyduktan sonra, "Ey Allah'ım, ben ondan razıyım, Sen de ondan razı ol" diye dua etti.


HZ. BİLAL'LE  BİRLİKTE İŞKENCELERE UĞRAYAN, CESEDİ GÖĞE YÜKSELTİLEN SAHABE:
ÂMİR BİN FÜHEYRE : HZ. Ebu bekir tarafından kölelikten kurtarıldılar.Uhud Savaşı’ndan dört ay sonra   Bi’r-i Maûne (Maûne Kuyusu) bölgesinde 39 sahabeyle birlikte şehid edildi. Peygamberimize ulaşınca, “Melekler onun cesedini göğe yükselttiler ve defnettiler.” buyurdu. Hz. Âmir bu sırada 40 yaşında idi.

Âmir ibnu Fuheyre,  Ebû Bekr'in sağmal hayvanları vardı. Âmir ibnu Fuheyre, o sağmal hayvanları öğleden sonra ve daha evvel onların üzerine doğru otlat­maya götürür, orada olur. Bir de gecenin sonunda yine sürüyü Pey­gamber ile Ebû Bekr'in yanına doğru yürütür, sonra da kuşluk vakti mer'aya sürerdi. Onun bu işini çobanlardan hiçbiri bilmezdi. Pey­gamber'le Ebû Bekr mağaradan çıktıkları zaman Âmir de onların be­raberinde Medine'ye doğru yola çıktı. Peygamber ile Ebû Bekr yolda Âmir'i nevbetle bineklerinin ardına bindiriyorlardı. Bu şekilde iler­leyerek nihayet Medine'ye geldiler. İşte bu Âmir ibnu Fuheyre (R) de Maûne Kuyusu günü şehîd edilmiştir.Buhari,Megazi:30




HABBÂB İBN ERET:

İslâm ile şereflenen ve İslâm'a girdiği için müşrikler tarafından işkence edilen ilk sahabelerden biri. Mekke döneminde, sırtına ateşte kızdırılmış taşlar yapıştırılmış, sırt yağlan eriyinceye kadar sırtında tutulmuş, yine imanında sebat etmiştir. Demircilik ile meşgul olduğundan, efendisi Ümmü Emmâr demiri ateşte kızdırır Habbâb'ın başını dağlardı.


Habbâb hastalığı nedeni ile Sıffin'e katılmadı. Sıffin dönüşü Hz. Ali, Kûfe dışında yedi kabir görüp, bunlar nedir? diye sordu. Etrafındakiler Habbâb'ın öldüğünü ve Kûfe dışına gömüldüğünü söyleyince Hz. Ali (r.a) şöyle dedi: "Allah Habbâb'a rahmet etsin. İsteyerek coşkuyla müslüman oldu; Allah'ın emrine itaat ederek hicret etti; hayatı boyunca mücâhid yaşadı; bedenine çektirilen işkenceler ve hastalığı ile imtihan edildi. Allah güzel amel işleyenin amelini zayi etmez" dedi.


RIDVAN BİATINDA BULUNUP BUNDAN KAÇINAN KİŞİ: 
CEDD BİN KAYS
Abdullah Bin El-Cedd Bin Kays El-Ensârî. Kaynaklarda Bedir ve Uhud savaşlarına katıldığı zikredilmekte, ancak ölüm tarihi hakkında bilgi verilmemektedir. Hazrec kabilesinin Benî Selime koluna mensup olan Abdullah, Muâz Bin Cebel’in kardeşidir. Ced Bin Kays birçok gazveye katılmakla birlikte münafıklardan kabul edilirdi. Tebük gazvesine gitmek istememiş, Rum kadınlarını görünce dayanamayacağını,peygamber istersen  malıyla yardımcı olabileceğini ileri sürerek Hz. Peygamber’den izin istemiştir. Babasının bu durumuna çok üzülen Abdullah, onun ileri sürdüğü mazeretlerin geçersiz olduğunu ve asıl münafıklığı sebebiyle bu şekilde davrandığını kendisine söylemekten çekinmemiş, ayrıca aleyhine Kur’an ayetlerinin nazil olabileceğini ifade etmiştir. Gerçekten sefere katılmayan münafıklar hakkında daha sonra ayetler nazil olmuştur (Tevbe 9/9, 49, 81, 82). Ancak. Hz. Osman devrine kadar yaşayan Ced Bin Kays’ın sonradan tövbe edip samimi bir Müslüman olduğuna dair rivayetler de vardır.

"Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?" (tevbe 43) peygamberimize bu kişiye izin vermesi üzerine gelmiştir.





SUİKASTE KATILAN FEDAİ  SAHABE 
MUHAMMED BİN MESLEME:

Yaklaşık olarak 588 yıllarında Medine'de doğdu. 664 (H. 43) senesinde Medine'de vefat etti. İslamın ilk yıllarında Mus'ab bin Umeyr vasıtasıyla Müslüman olmuştu. Evs kabilesinden Muhammed bin Mesleme, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katıldı.


Bedir savaşından sonra Mekkeli müşriklerin ölüleri hakkında ağıtlar, şiirler söyleyerek müşrikleri kışkırtan, Peygamberimize ve Müslümanlara dil uzatarak fitne çıkartan, hattâ Peygamberimize suikast tertiplemeye kalkışan Kâ’b bin Eşref adlı bir Yahûdî zengini vardı. Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâma buyurdu ki:

- Kâ’b bin Eşref’i kim öldürür? Çünkü o, Allah ve Resûlüne ezâ etmiştir.
Muhammed bin Mesleme dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ben onu senin için öldürür, onun sesini kısarım.
Bunun üzerine Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu:
- Gücün yeterse bu işi yap!

Bunun üzerine Muhammed bin Mesleme, evine döndü. Sonra Ebû Nâile, Abbâd bin Bişr, Hâris bin Evs, Ebû Abs ve İbni Cerîr’in yanına gidip, mes’eleyi onlara açtı. Hepsi uygun görerek, “Beraber öldürürüz” dediler. 


Bundan sonra, birlikte Peygamber efendimize gelerek dediler ki:

- Yâ Resûlallah! İzin buyurursanız, biz Kâ’b ile konuşurken, sizinle ilgili olarak onun hoşuna gidecek ba’zı sözler söylemeliyiz. Peygamber efendimiz, onlara buyurdu ki:

- Bu husûsta istediğinizi söylemeniz size helâldir.

Muhammed bin Mesleme ve arkadaşlarından oluşan İslam fedaileri, aralarında istişâre yapıp bir plân hazırladılar. Bundan sonra Muhammed bin Mesleme, Kâ’b bin Eşref’in yanına giderek dedi ki:

- Şu Muhammed, bizden sadaka istedi. Bize çok vergi yükledi. Onun için senden ödünç bir şey almak için geldim.

- O sizi daha da bıktıracak.

- İşte ona bir defa uymuş bulunduk. Ona tâbi olmakta devam edeceğiz. Bakalım sonu ne olacak? Şimdi sen bize biraz ödünç hurma ver.

- Evet vereyim, fakat bana bir şeyi rehin vermelisiniz.

Silâhlarımızı veririz

Muhammed bin Mesleme ile yanındakiler sordu:

- Ne istersin?

- Kadınlarınızı rehin isterim!

- Kadınlarımızı sana nasıl rehin verebiliriz? Sen yakışıklı birisin. Kadın gönlü, meyledebilir.

- O zaman oğullarınızı rehin verin!

- Onları da rehin veremeyiz. Onlardan birine, bir iki deve yükü hurmaya karşılık rehin olundu diye sövülür ki, bu bizim hiç unutamıyacağımız bir leke olur. Fakat sana silâhımızı ve zırhımızı rehin verebiliriz.

Kâ’b bu teklifi kabûl etti. Onlara, ne zaman geleceklerini de bildirdi.

Muhammed bin Mesleme, belirtilen gece Kâ’b’ın kalesinin yanına gitti. Beraberinde, Kâ’b’ın süt kardeşi Ebû Nâile de vardı. Kâ’b onları kaleye çağırmıştı.

Durum bana iyi gelmiyor

Kâ’b gelenleri karşılamak için aşağı inerken Kâ’b’ın karısı dedi ki:

- Bu saatte nereye gidiyorsun?

- Gelenleri karşılamaya iniyorum.

- Bu durum bana pek iyi gelmiyor. Sanki bana kan dökülecek gibi geliyor.

- Yok yok zannettiğin gibi değil, onlar Muhammed bin Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile’dir. O iyi bir gençtir. Geceleyin, kılınç vuruşmasına bile çağırılsa, hiç tereddüt etmeden gelir. Böyle birisidir.

- Yine de sen aşağı inme! Onlarla konağın damından konuş!

- Yiğite yaraşan, çarpışmaya, süngülenmeye da’vet edilse bile icâbet etmektir.

Kâ’b böyle söyledikten sonra aşağı indi.

Muhammed bin Mesleme, bu arada üç kişiyi kaleye soktu. Bunlar Ebû Abs, Hâris bin Evs, Abbâd bin Bişr idi. Muhammed bin Mesleme arkadaşlarına dedi ki:

- Kâ’b gelince, ona saçını koklayacağımı söyler, başını tutup koklarım. Siz, benim, Kâ’b’ın başını iyice yakaladığımı gördüğünüz zaman, kılıçlarınızla, Kâ’b’a vurunuz. Böylece (Harb hiledir) hadîs-i şerîfine uygun hareket etmiş oluruz.

Kâ’b bin Eşref, güzel giyinmiş bir şekilde güzel koku saçarak, onların yanına gelmişti. Muhammed bin Mesleme, “Şimdiye kadar böyle güzel koku koklamadım” diyerek Kâ’b’ın yanına vardı. Kâ’b gururlanarak cevap verdi:

- Dünyanın en güzel kokularını kullanırım.

Muhammed bin Mesleme dedi ki:

- Güzel kokulu saçını koklamama izin verir misiniz?

Kâ’b, müsâade ettiğini söyledi. Muhammed bin Mesleme, onun başını yakalayıp, arkadaşlarına seslendi:

- Allah ve Resûlullah düşmanına vurunuz!

İlk kılıç vurulduğunda, Kâ’b şiddetle bağırdı, ancak ölmedi. Bunu gören Muhammed bin Mesleme hançeriyle Kâ’b’ın karnını göbeğinden kasığına kadar yırttı. Kâ’b, öyle bir çığlık kopardı ki, çevrelerindeki evlerden bu feryâdı duymayan kalmadı. Kâ’b yere yıkılıp öldü.

Murâdınıza erdiniz

Fedâîler bundan sonra oradan sür’atle uzaklaştılar. Yahûdîler kaleden inip bir müddet onları ta’kip ettilerse de, yolu şaşırarak bulamadılar. Mücâhidler, Medîne’ye girdiklerinde, Resûlullah efendimiz namaz kılmıştı. Mücâhidlerin tekbîr seslerini işitince, kendileri de, tekbîr getirdiler.
Bir gece sabaha karşı Medine kabristanından tekbir alarak şehre giren beş kişilik fedai grubunu ise,Medine Müslümanları tebrik için sıraya dizilmişler,İslâmın bu azılı düşmanının susturulmasında hayatlarını ortaya koymaktan çekinmeyen bu aziz gazilerin zaferini tes'id (kutlama) maksadıyla yollara dökülmüşlerdi.

Resul-i Ekrem Hazretlerinin derin iltifatlarına
nail olan İslâm fedai grubunun, Hicretin üçüncü se-
nesi iptidasında (başlarında) Medine'ye getirdikleri ilk
İslâm düşmanının başı idi bu...

Muhammed bin Mesleme, Resûlullah efendimize, Kâ’b’ın öldürüldüğünü haber verdi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

- Murâdınıza erdiniz.
- Evet yâ Resûlallah! Allahın ve Resûlullahın bir düşmanı daha hak ettiği cezâyı buldu, dediler.

Kâ’b’ın öldürülmesi, hicretin üçüncü yılının Ramazan ayında oldu.






CESEDİNİ ARILARIN KORUDUĞU SAHABE: 
ÂSIM BİN SÂBİT:
Bedir esirlerinden peygambere çok eziyetler etmiş olan Ukbe bin Muayt'i öldürdü.
Uhud savaşında ba'zı yakınları ölen müşrikler Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler. Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar. Başlarında, Âsım bin Sâbit hazretleri bulunuyordu.

Reci' suyu başında hainliğe uyarayıp şehit edildiler. Allahü teâlâ bir arı sürüsü gönderdi. Bulut gibi Âsım bin Sâbit'in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına yaklaşamadı. Akşam olunca Allahü teâlâ hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi. Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsım bin Sâbit'in cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. 
Bu saldırıda müşriklerce esir alınan iki sahabe Mekke’de asılarak idam edildi.



























RECİ OLAYINDA YAKALANIP  MÜŞRİKLERCE İDAM EDİLEN İKİ SAHABİ:
Hubeyb bin Adiy’i (r.a.)   -   Zeyd bin Desinne’yi (r.a.) :

Hicretin 4. (m. 625) senesinde vuku bulan Recî’ vak’asında esir edilip, Mekke ve götürülerek müşriklere verildiler ve orada onlar tarafından şehîd edildiler. Uhud savaşında kendilerinden bazılarının öldürülmesi üzerine müslümanlara kin tutan Lihyanoğulları öç almak istediler. Bu maksatla Adal ve Kare kabilesiyle anlaşıp, bu kabilelerden bir heyeti Medine’ye göndermeyi plânladılar. Müslüman olduğunuzu söylersiniz. Zekât vereceğiz, bunu almak ve bize İslâmı öğretmek üzere muallim istiyoruz dersiniz. Gelenlerin bir kısmını öldürür öcümüzü alırız diye düşündüler.İşte bu iki sahabe bu Reci kafilesindeydiler.

Reci de esir düşünce İntikam almak isteyen aileler satıldılar. Haram ayların çıkması beklendikten sonra Mekke dışında Temim denilen yere götürüldüler asılarak idam edildiler.Cenazeleri kırk gün darağacında asık kaldı. Peygamberimiz (s.a.v.) onun cenazesini getirmek üzere Eshâb-ı kirâmdan Zübeyr bin Avvâm (r.a.) ve Mikdad bin Esvedi (r.a.) gönderdi. Gece gizlice Mekke’ye girip onları asılı bulunduğu darağacından indirip deveye yükleyerek kaçırdılar.


Hubeybin şehid edildiği yer.Mekkenin çıkışında Tenim mescidinden yaklaşık 1 km yukarıdadır. Yakalandıkları yer olan Reci kuyuları, bu yerden 60 km kadar ileridedir.

...Akabinde Hubeyb (iki rek'at namaz kılmış) sonra onu Ukbe ibnu'l-Hâris ,Ten'îm mevkiinde öldürmüş ve asmıştır.Buhari, Tevhid:14
 Bakara 204-207 ayetlerinin Hubeybi kötüleyenleri yermek ve Hubeybi övmek için indiği rivayeti vardır:
İnsanlardan öylesi var ki, bu dünya hayatı hakkındaki görüş ve konuşmaları senin hoşuna gider, hatta bu gibi kimseler kalbindekilere Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanların en yamanıdır....İnsanlar arasında öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir...




ALTIN YÜZÜK TAKAN SAHABE: 
BERÂ' İBN ÂZİB:
Niçin altın yüzük taktığını sorduklarında Berâ' cevaben Bir gün Resuûlullah ganimet dağıtırken elindeki altın yüzüğü bana verip, "Âl bunu, Cenâb-ı Hak ile Resulu'nüun sana taktığı bu yüzüğü parmağında taşı" buyurdular. Şimdi siz ne diye bana Rasûlullah'ın parmağıma taktığı bu yüzüğü çıkar diyorsunuz?" dedi.



CEBRAİLİN EN ÇOK SURETİNE GİRDİĞİ SAHABE:
DIHYE-İ KELBÎ (r.a)
Cebrâil aleyhisselâm çok defa Resûlullahın huzuruna, onun sûretinde gelirdi. 
Bizans hükümdarı Heraklıus’a peygamberimizin mektubunu da o götürmüştür.












dıhyeı kelbi türbe şam- mezee




dıhyeı kelbi şam türbe


HUDEYBİYE ANLAŞMASINA GÖRE MÜŞRİKLERE TESLİM EDİLEN SAHABİLER:

EBU CENDEL :İslam şerefiyle şereflenmesine, müşrikler, ayak­larını zin­cire vurmakla karşılık vermiş ve onu hapsetmişlerdi. Ebû Cendel, hapsedildiği yerden bir fırsatını bularak kaçmış ve Mekke’nin alt tarafından, kimsenin gö­remeyeceği yollardan bin bir zorlukla Hudeybiye görüşmeleri devam ettiği sırada  Hz. Re­sû­lul­lah’ın hu­zuruna çıkagel­mişti. O sırada babası Süheyl b. Amr, henüz Müs­lümanların karargâhında bulunuyordu.
Ebû Cendel, bizzat babasının kendisine revâ gördüğü da­ya­nıl­maz işkence ve eziyetlerden kurtulmak için kendisini Hz. Fahr-i Âlem’in ayakları dibine atmış, ona iltica etmişti. “Beni kurtar!” diyordu.Fakat karşı tarafın ikna olamaması üzerine Ebu cendel müşrik babasına teslim edildi.Daha sonra Ebû Basîr'e katılarak onunla  birlikte ( en son 300 kişi kadar olmuştular) Ays(İs) mevkiinde ,Mekke-Şam yolunu keserek müşriklere saldırılarda bulundular.Bu saldırılardan bıkan müşrikler peygamberden anlaşma maddelerinden bu gibi adamların müslüman olsalar bile Medineye kabul edilmeyeceği maddesinin çıkarılmasını istediler.O gurupla birlikte Medineye kabul edildiler.Daha sonra babası da Müslüman olmuştur.
Hz. Ömer zamanında Suriye'deyken içki içtiği("Sana içki ve kumardan sorarlar. Söyle Habibim, onlarda büyük günâh ve insanlara menfaat vardır" ayetini yanlış yorumlama yüzünden) , bu nedenle had cezası aldığı rivayeti vardır.


EBU BASİR:
Peygamber Efendimizin, Hudeybiye`den Medine`ye dönüşü üzerinden pek fazla bir zaman geçmemişti.Bu sırada İslâmiyetle müşerref olan Sakif Kabilesinden Ebû Basîr adındaki bir zat bir fırsatını bulup Mekke`den Medine`ye geldi.Üç gün sonra, onu istemek üzere Kureyşliler iki kişi gönderdiler. Anlaşmaya sadık kalan peygamber onu teslim etti.O da yolda(Zulhuleyfe'de) bir fırsatını bulup adamlardan birini öldürüp geri döndü.Peygamber ahde vefa ilkesi gereği onu yine Medineye kabul edemedi.Fakat serbest bıraktı.O da Ays mevkiinde üstlenerek Müşriklere taaruzlarda bulundu.Kervanlarını yağmaladı.

Mekke`de hapsedilmiş bulunan Müslümanlarla, îmânlarını gizleyenler bunu duyunca birer ikişer kaçarak Ebû Basîr`in yanında toplandılar. Kısa zamanda sayılan yetmişi buldu. Hattâ, etraftaki kabilelerden de katılanlarla birlikte bu sayı üç yüze çıktı.
Böylece Ebû Basîr, etrafında büyük bir kuvvet toplamış oluyordu. Kureyş`in Şam`a gönderdiği bütün ticaret kafilelerinin yolunu kesip, adamlarını öldürüyor ve mallarına da el koyuyorlardı.(İbni Hişam, Sîre, 3:338)

Kendilerini tehdit eden bu durum karşısında Kureyşliler Peygamber Efendimize derhal bir elçi gönderdiler. Elçinin Peygamberimize getirdiği mektupta şunlar yazılı idi:
"Allah ve akrabalık aşkına! Sen, Ebû Basîr`in arkadaşlarına haber salsan ki, bundan böyle her kim, Medine`ye, senin yanına gelirse, o emniyet ve selâmettedir. O, geri çevrilmeyecektir."(İbni Hişam, Sîre, 3:338; İstiab, 4:1613)
Kureyşin bu rica ve müracaatları üzerine Peygamber Efendimiz de Ebû Basîr ve yanından bulunan Müslümanları dâvet için Ebû Basîr`e bir mektup yazdı.Ebû Basîr o esnada ağır hasta idi. Resûl-i Ekrem Efendimizin mektubu kendisine ulaştığında son nefeslerini alıp veriyordu. Bu vaziyette mektubu eline aldı, yüzüne gözüne sürdü, Henüz tam okumadan da ruhunu teslim etti.
Ebû Cendel ve diğer Müslümanlar onun cenaze namazını kılıp defnettiler.(İbni Sa`d, Tabakât, 4:134)
Daha sonra Ebû Cendel, diğer Müslümanları da yanına alarak Medine`ye Peygamberimizin yanına geldi.(İbni Sa`d, Tabakât, 4:134.)




9 KIZ KARDEŞİNE BAKTIĞI İÇİN UHUDA KATILAMAYAN SAHABİ:
CABİR İBN ABDULLAH:
Kâfirler Uhud gazasında babasını , burnunu ve kulaklarını keserek işkence ettikten sonra şehit ettiler. Dokuz kızı kardeşi vardı. 



PEYGAMBERİMİZİN SÜVARİSİ:
EBU KATADE:
Ebû Katâde radiyallahu anh Fâris-i Resûlullah = Rasûlullah’in süvârisi lakabiyla meshur bir yigit...



PEYGAMBERİN BERBERLERİ:

Hiraş bin Ümeyye bin Fadl’ul Huza:Huza kabilesinden.
Muaviye:



PEYGAMBERİMİZİN YEMEK DAVETİNE 70 KİŞİYLE GİTTİĞİ SAHABİ:
EBU TALHA ZEYD İBNİ SEHL (ra)
Peygamberimizin mezarını kazmakla şereflenmiş.
Ömer zamanında şüra halife seçerken kapıda güvenlik görevi ona verilmiş.


MÜSLÜMAN OLMADIĞI İÇİN BEDİR SAVAŞINA KATILMASINA İZİN VERİLMEYEN SAHABİ:
HUBEYB BİN YESAF:
Bunun üzerine Müslüman olmuş ve savaşa katılmıştır.


MELEKLERLE KONUŞAN SAHÂBÎ:
İMRÂN BİN HUSAYN:

MEKKE'NİN İLK MÜSLÜMAN VALİSİ GENÇ SAHABİ:
ATTAB B. ESİD

Vali olduğunda 20 li yaşların başında idi( 610 yılında doğduğu iddiası var).Mekke feth edildiği gün müslüman oldu.Peygamber Medineye döneceği gün onu vali olarak yerine bıraktı.Huneyn savaşında da Mekke'de vali olarak bulunuyordu.Müşriklerle beraber yapılan Hicri 8. yıldaki hac emirliğini de kendisi yaptı(9. hac emiri Ebu bekirdir ve yine müşriklerle beraber yapılmıştır.10. hac veda haccıdır müşriklere hac yasaklanınca peygamber tarafından yaptırılmıştır)
Ebu Cehil’in kardeşidir. İslam kahramanı olan Halid bin Velid’in de amcasının oğludur. Güzel ve sevilen idaresinden dolayı Hz. Ebu Bekir (r.a.) tarafından da valilikte ibka olundu. Fazilet sahibi, dirayetli birsahabi olan Attab (r.a.) Bir rivayete göre Hz.Ebubekr’in vefat ettiği gün vefat etmiştir. Diğer bir rivayete göre ise Hz. Ömer zamanında da valilik görevine devam etti ve onun hilafetinin son yıllarında h.22 yılında vefat etti. Hz. Attab b. Esîd (r.a.) Mekke'de toprağa verilmiştir.



PEYGAMBERİN KURTULMALARI İÇİN DUA ETTİĞİ MEKKE'DE İŞKENCE GÖREN VE HAPİS TUTULAN SAHABELER:
"Allah’ım, Seleme bin Hişam’ı, Ayyaş bin Ebî Râbiâ’yı ve işkence çeken diğer zayıf Müslümanları Sen kurtar."Buhari,edep:110
Mekke müşriklerinin elinde bulunan bu üç sahâbî birbirlerinin amca çocuklarıydı. Mugîre üçünün de dedesiydi.

VELİD BİN VELİD:
Halid bin Velid'in kardeşidir.Bedir Savaşında müslümanlara esir düştü.100 dinar kıymetindeki babasının kılınç, kalkan , zırh ve miğferi karşılığında kardeşleri Halit ile Hişam bin Velid'e teslim edildi.Fakat Velîd, Mekke yolu üzerinde Medîne'ye dört mil mesafedeki Zü'l-Huleyfe'de onlardan ayrilip, Resûlullahin yanina geldi. Îmân edip, Eshâb-i kirâmdan oldu.
Müslüman olduktan bir müddet sonra Mekke'ye kardeslerinin yanina gittiğinde tutuklandı ,hapis ve işkence gördü.Bir fırsatını bulup bulunduğu yerden kaçtı.
Diğer işkence görenleri kurtarmak için gizlice Mekke'ye gönderildi.Esirleri kurtardı.
Umre için peygamberle Mekke'ye gittiğinde kardeşi Halid bin Velid'e bir mektup bırakarak islama davet etti.Bunun üzerine kardeşi daha sonra Medine'ye gelerek Müslüman oldu.Medine 'de öldü.

AYYAŞ BİN EBİ REBİA :
İkinci Habeşistan hicretine hanımıyla birlikte katıldı.
Medine'ye hicrette Hz. Ömer ile yola çıkan grup arasındaydı.Yolda annesinin çok üzüldüğünü öğrenmesi üzerine geri dönüp Mekke'ye geldi.Tutuklanıp işkence gördü , hapis yattı.Velid bin velid tarafından kurtarılıpMedineye kaçırıldı.
Hz. Ebû Bekir devrinde Suriye’nin fethine katılan ve üstün kahramanlıklar göste­ren Hz. Ayyaş, Şam’dan döndükten sonra Mekke’de vefat etti.

SELEME BİN HİŞAM:
Ebu Cehil'in kardeşi.
İkinci Habeşistan hicretine katıldı.
Habeşistan'dan yanlış bir duyum üzerine döndü.Bu fark edilince tutuklandı ,işkence gördü.Velid tarafından kurtarıldı.Hz. Ömer zamanında savaşta şehit oldu.



PEYGAMBERİMİZE PEYGAMBERLİK GELMEDEN ONU MÜJDELEYEN HANİF:
KUS BİN SAİDE: 
Cahiliye döneminde yaşamış ve peygamberliğin nazil oluşundan birkaç yıl önce haberini vermiş, insanlara, gelecek olan peygambere iman etmeyi tavsiye etmiştir. Allah’ın varlığı ve birliğine inanan, insanları putlardan uzak tutmaya, ölümden sonra dirilmeye inanmaya davet eden ileri görüşlü bir insan olarak tanınmıştır. Son peygamberin geleceğini müjdelediği hutbesini, aralarında Hz. Ebu Bekir’in de bulunduğu çok sayıda insan dinlemiştir.
 Peygamber Efendimiz;
“Ümid ederim ki, Cenab-ı Hakk kıyamet gününde Kus bin Saide’yi bir ümmet olarak haşreder” diye buyurdu.



HENDEK HARBİN DE KAFİRLERİN ARASINA FİTNE SOKAN SAHABE:
NUAYM İBNİ MES'UD:
Hendek gazvesinde kendine yeni bir sayfa açti. "Harb hiledir" düstûrunun saheser bir hikâye kahramani oldu.



VAHİY ANINDA PEYGAMBERİMİZİ GÖREN SAHABE:
OSMAN İBNİ MAZ'UN:
Bakî kabristanligina defnedilen ilk muhacir... 
O, Habeşistana hicret eden ilk gurubun baskaniydi… 
Osman Ibni Maz'un (r.a.) hicretten otuz ay sonra ebedî aleme goctu…
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gun Mekke'de evinin yaninda oturuyordu. Osman Ibni Maz'un da oradan geciyordu. Rasûlullah (s.a.)'e bakip tebessum etti. Iki cihan Gunesi Efendimiz de ona: "Biraz oturmaz misin?" buyurdu. O da karsisina oturdu. Konusurlarken Rasûlu Ekrem (s.a.) Efendimize bir hal oldu. Sanki karsisinda birisi ona bir seyler anlatiyor, Efendimiz de anladim dercesine basini salliyordu. Bu hal bir muddet sonra gecti. Osman bu hali merak etti ve Efendimize sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz kendisine Allah'in elcisi cebrâil'in geldigini ve Nahl Sûresi 90. âyet-i celileyi indirdigini soyledi. Meâlen: "Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsâni ve akrabaya vermeyi emrediyor. Zinâdan, fenaliklardan ve insanlara zulum yapmaktan da nehyediyor. Size boylece ogut veriyor ki, benimseyip tutasiniz."
Bu hadise Osman Ibni Maz'un'un gonlunde iman nurunun parlamasina vesile oldu. Oracikta Islâm'a giriverdi. 



PEYGAMBERİMİZİN HATİBİ:
SABİT İBNİ KAYS (ra)
Güzel ve etkili konuşurdu.Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiğinde onu karşılayanlardandı.

Enes ibn Mâlik, Yemâme harbi günü Sabit ibn Kays'ın yanına gelmiş. Sabit o sırada iki uyluğunu açmış, hanût de­nilen (ve ölüye sürülen) bir nevi' koku sürünüyor (ve şehîd olmaya hazırlanıyor) hâldeymiş.


Yemâme günü, Yemâme'de müslümânlarla yalancı Museylime'nin ordusu Benû Hanîfe kabilesi arasındaki harbin cereyan ettiği târihtir. Bu harb, Ebû Bekr'in halifeliğinde, hicretin onikinci yılının rebîu'l-evvel ayında vuku bulmuştu. Bu harbde müslümânlardan, bir kısmı kurrâ olmak üzere, dörtyüzelli kadar şe­hîd düşmüştür. Bu şehîdlerden birisi de Sabit ibn Kays'tır. Sabit, Ensâr'ın sancakdârı idi. Ordu kumandanı da Hâlid ibn Velîd idi. Bu harbde Museylime, Hamza'nm kaatili Vahşî tarafından öldürülmüş, Benû Hanîfe ka­bilesi tenkîl edilmiştir.

Şehîd olduktan sonra birisine ru'yâda görü­nüp bâzı vasiyyetlerde bulunmuş, bunlar yerine getirilmiştir. Öldükten sonra vasiyyeti yerine getirilen Sabit1 ten başka hiçbir kimse bilinmiyor.


MEDÎNE'DE EN SON VEFÂT EDEN SAHÂBÎ
SEHL BİN SA'D
Babası Bedirde şehit olmuştur.( Sa'd bin Mâlik).Sehl bu sırada  8 yaşındaydı.Yaşı küçük olduğu için savaşlara katılamamıştır.



MEDİNE'DE İLK VEFAT EDEN SAHABE:
Osmân ibn Maz'ûn: 
Ümmü'1-A'lâ, Peygamber'e bey'at etmiş Ensâr kadınlarından bir kadındır. O şöyle haber verdi: (Hicret'te) Mu-hâcirler'in oturacakları yerleri ta'yîn için Ensâr kur'a çektikleri za­man, kur'ada Usmân ibn Maz'ûn'un ismi Ümmü'l-A'lâ'nın ailesine çıkmış.
Ümmü'1-A'lâ dedi ki: (Biz Usmân ibn Maz'ûn'u evimizde konukladık.) Fakat Usmân bizim yanımızda hastalandı. Ben Osman'ın hastalığında ona hastabakıcılık yaptım. Nihayet vefat etti. Biz onu yıkayıp kendi elbisesi içine koyup kefenledik. Sonra yanımıza Pey­gamber girdi. Ben (cenazeyi tezkiye ederek):
— Yâ Ebâ Sâib, Allah'ın rahmeti üzerine olsun! Allah sana mu­hakkak ikram etmiştir! dedim.
Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Allah'ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?" diye
sordu.
Ümmü'1-A'lâ dedi ki: Ben de:
— Yâ Rasûlallah! Babam anam Sana feda olsun, ben bilmiyo­rum. Fakat (bunca îmân ve itaati ile o ikram edilenlerden olmazsa) Allah kime ikram eder ki? dedim.
Rasûlullah:
— "Usmân ibn Maz'ûn'a yemîn olsun ki yakın, yânî ölüm gel­miştir. Ve Allah'a yemîn ederim ki, ben de bu ölü için hayır ve saa­det umarım. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben Allah'ın Rasûlü olduğum hâlde bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muamele ya­pılacağını bilemem" buyurdu.Buhari, ensarın menkıbeleri:45




RIDVAN BİATINI İKİ KEZ YAPAN, PEYGAMBERİMİZİN  ÖVDÜĞÜ PİYADESİ:
SELEME İBNİ EKVA

Rasul-i Ekrem (s.a.) efendimiz ashabina: "Suvarilerin en iyisi Ebu Katade, piyadelerin en hayirlisi Seleme Ibni Ekva'dir" buyurdu.
Hz. Osman (r.a.)'in sehadetinden sonra Rebeze'ye yerlesti. Hicretin 74. yilinda Medine'ye ziyaret icin geldiginde vefat etti ve sevgilisinin topragina defnedildi. 



MUSUL CİVARLARINDAN KÖLE OLARAK MEKKEYE GELEN VE İLK MÜSLÜMANLARDAN:
 SUHEYB-İ RÛMÎ
Peygamberimizden sonra hicret edip Kuba da onlara yetişti.Tüm savaşlara katıldı.
Hz. Ömer şehit edildiğnde 3 gün süreyle (halife seçilene kadar) ümmete imamlık ve hilafet yapmıştır.
Hicretten sonra, 38. senesinde, Medine’deki evinde, gün görmüş, yaş yaşamış bir insan olarak 73 yaşında vefat etti. Resuli Ekrem’den sonra ortaya çıkan fitnelere iştirak etmemişti. Baki mezarlığına defnedildi.


Bir vakit dahi olsa, namaz kılmadan cennete giden sahabi. 
Useyrım (r.a): Asıl adı Amr b. Sabit.

Amr b. Sabit b. Akyeş´in (Vakş´ın) Müslüman Olarak Uhud´a Gidişi ve Müşriklerle Çarpışarak
Yaralanışı ve Cennete Girişi


Abduleşhel oğullarının kardeşi Amr b. Sabit b. Vakş (Akyeş)´in Cahiliye devrinde halk üzerinde alacağı riba (faiz) paralan vardı. Onları almadıkça Müslüman olmak istemedi.
Uhud savaşına çıkıldığı gün, gelip amcalarının oğullarını göremeyince:
"Amcamın oğulları neredeler?" diye sordu.
"Uhud´dadır!" dediler.
"Filan kişi nerededir?" diye sordu.
"Uhud´dadır!" dediler.
"Filan kişi nerededir?" diye sordu.
"Uhud´dadır!" dediler.
Bunun üzerine, Amr b. Sabit, hemen zırhını giyinip atına binerek onlara doğru yöneldi, gitti.Amr, Uhud´da, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vanp:
"Yâ Rasûlallah! Önce savaşayım mı, yoksa Müslüman mı olayım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Önce Müslüman ol, sonra savaş!" buyurdu.
Bunun üzerine, Amr Müslüman oldu.Müslümanlar, onu Uhud´da görünce:
"Sen bizden uzak dur!" dediler.
Amr b. Sabit:
"Ben iman ettim, Müslüman oldum!" dedi ve Müslümanların yanında yaralanıncaya kadar çarpıştı.
Uhud´dan, ailesinin yanına ağır yaralı olarak getirildi.Sa´d b. Muaz, Amfi ziyarete gelip, onun kızkardeşine:
"Amr´a bir sor bakalım" dedi ve şunu sormasını istedi:
"Sen kavmine olan hamiyetinden dolayı mı; yoksa Kureyş müşriklerine kızdığın için mi; ya da Allah için mi kızarak onlarla çarpıştın?"
Amr:
"Ben Allah ve Resûlullah için kızarak onlarla çarpıştım!" dedi. Allah´a bir vakit bile namaz kılamadan vefat etti ve Cennete girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında:
"Az amel etti, çok ecre erdi!" buyurmuştur.[ İbn Sa´d, Tabakât, c. 2, s. 94, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 334, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 112, Ebu´l-Fidâ, c. 4, s. 69. ]
Ashabdan Ebu Hureyre de, bir gün, çevresindeki kişilere:
"Allah´a bir vakit bile namaz kılmadan, secde etmeden Cennete giren adamı bana haber veriniz?" deyip herkesin sustuğunu görünce:
"O, Abduleşhel oğullarının kardeşi Amr b. Sabit b. Vakş´tır!" dedi.[Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 334, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 69, Suyûtî, Hasâisu´l-kübrâ, c. 1, s. 554.]






Mürre seferinde 28 arkadaşı şehit olan sahabi: Salavatın nasıl getirileceği de onun peygambere sormasıyla öğrenilmiştir.
Beşîr b. Sa‘d:


Kelimei şehadet getirilen kişinin Usame Bin Zeyt tarafından öldürüldüğü seriyyenin ve başka seriyyelerin başarılı komutanı.
Galib b. Abdullah:







BEDİR ŞEHİDLERİNDEN :
UBEYDE IBNI HARİS
Bedirdeki ilk düollada kavmin en yaşlısı olan Ubeyde b. Haris, Utbe b. Rebia ile,
Hz. Hamza, Şeybe b. Rebia ile,
Hz. Ali de, Velid b. Utbe ile karşılaştı ve çarpıştı.

Hz. Hamza, Şeybe b. Rebiayı,Hz. Ali de, Velid b. Utbe´yi öldürmekte gecikmedi.Ubeyde b. Haris ile Utbe b. Rebia ise, karşılaştılar ve çarpıştılar.

İkisi de, ayakta duramayacak derecede birbirlerini yaraladılar.Hz. Hamza ve Hz. Ali, kılıçlarıyla Utbe´nin üzerine yürüyüp, kendisinin ölümünü hızlandırdılar.Ubeyde b. Hâris´i yüklenip, İslâm karargâhına getirdiler.

Ubeyde´nin kesilen ayağının bileğinden kan ve ilikleri akmakta idi.Ubeyde b. Haris, o halinde yanağını Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağının üzerine koyarak:
"Yâ Rasûlalları! Ben şehit değil miyim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Şehitsin!" buyurdu.








MUAZ VE MUVAİZ KARDEŞLER :Bu iki genç  Afrâ Hâtun’un oğludur. (kadın sahabeye bakınız)

Afrâ Hâtun’un bu kahraman oğulları çok genç olmalarına rağmen kükremiş aslanlar gibi Allah ve Rasûlünün düşmanı bulunan Ebû Cehil’in üzerine çullandılar. Bu din düşmanı neye uğradığını bilemedi. Kılıç darbeleriyle derin yaralar aldı. Bu sırada Ensardan Muaz İbni Amr İbni Cemuh adında bir başka yiğit Ebû Cehil’i gözetirmiş. O da koşup geldi ve birlikte canını cehenneme gönderdiler.

Muaz ve Muavviz (r. anhüm) kardeşler Ebû Cehil’in işini bitirdikten sonra yine kahramanca çarpışmaya devam ettiler.

Bu İslâm cengâverleri, Bedir’in bu çifte arslanları, nihayet arzuladıkları şehitlik mertebesine kavuştular.




BEDİRDE KÜÇÜK YAŞTA ŞEHİT OLANLAR:
Umeyr bin Ebî Vakkas (r.a.):Müşriklerle yapılan ilk savaş olan Bedir’e katılmaya can atıyordu. O sırada 16 yaşındaydı. Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.), yaşı küçük olanları geri çevirdiğini görünce, kendisini de geri döndüreceğinden endişeliydi. Saklanmaya çalıştı. Fakat Pey­gamberimiz kendisini gördü. Geri dönmesini istedi. Umeyr, “Belki Allah bana şehitlik nasip eder!” diye düşünüyordu. Geri dönme isteğini duyunca ağlamaya başladı. Onun bu yaşta müşriklerle savaşmaya karşı gösterdiği arzu, Re­sû­lul­lah’ı duygulandırdı ve savaşa katılması için müsaade etti.


 Harise bin Süraka :Çocuk yaşlarda iken Bedir Savaşı'na katılıp, şehit olanlardan. Harise'nin annesi Allah Ra-sulü'ne gelerek, "Ya Rasulallah, Harise'nin benim yanımdaki kıymetini biliyorsun. Eğer o cennette ise sabreder, ecrini Allah'tan beklerim. Eğer değilse, ne yapayım, ne yapmamı tavsiye edersin" dedi. Allah Rasulü ise, "Allah iyiliğini versin. Bir tane mi cennet var. Birçok cennet vardır ve Harise Firdevs cennetindedir" karşılığını verdi.



BEDİRE GİDERKEN PEYGAMBERİMİZİN MEDİNEDE VEKİL BIRAKTIĞI SAHABELER: 


ABDULLAH İBNİ MEKTUM TÜRBESİ ŞAM MEZARLIĞI







ABDULLAH İBNİ MEKTUM TÜRBESİ ŞAM MEZARLIĞI 



Abdullah İbni mektum: Yaşlı ve kadınlara namaz kıldırmak için.Abese süresi ve cihadla ilgili özürlülerin istisnası ayeti kendisiyle ilgili olarak gelmiştir.Kendisi "ama"dır.13 kez vekalet görevi verilmiştir.Sancaktarlık yaptığı , Hz. Ömer döneminde iranlılarla yapılan Saad Bin ebu Vakkas komutasındaki Kadisiye savaşında şehit olmuştur.



EBU LUBABE:Yahudilerin fitne çıkarmasından korkulduğu için ,yönetim işleriyle görevlendirildi.


Bedir savaşı detayları ve şehitleri için bknz:

http://islamdabilinmeyenler.blogspot.com.tr/p/islam-tarihi-notlari.html




PEYGAMBERİMİZİN DAMADI:
Ebul As b. Rebi:  Bedir de esir alınmıştı.Fidye olarak peygamberimizin büyük kızı Zeynep kolyesini ve bir miktar para göndermişti.Bunları geri gönderen peygamberimiz  müslüman olan Zeynebi Medineye göndermesi karşılığında Ebul Ası serbest bıraktı.o da Zeynebi medineye gönderdi.Kendisi de savaştan  4 yıl sonra müslüman olup tekrar Zeyneple evlendi.





CİNSEL SORUNLU OLAN:   ABDURRAHMAN İBNİ ZUBEYR

Peygamber'in zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir: Rifâa el-Kurazî'nin karısı  Vehb kızı Temîme Rasûlullah'a geldi. Ben oturmakta idim. Rasûlul-lah'ın yanında Ebû Bekr de vardı. Kadın:
— Yâ Rasûlallah! Ben Rifâa'nın nikâhı altında idim. Rifâa beni boşamış ve boşanmamı kesinleştirmişti. Ondan sonra ben Abdurralı-mân ibnu'z-Zubeyr ile evlenmiştim. Fakat hakikat şu ki, vallahi yâ Rasûlallah, Abdurrahmân'daki erkeklik âleti şu elbise saçağı gibi gev­şektir, dedi.
Kadın bunu söylerken kendi üst örtüsünden bir saçak tuttu (da gevşekliği onunla ta'rîf etti).
Âişe dedi ki: Bu sırada kapının önünde duran ve kendisine he­nüz içeriye girme izni verilmemiş olan Hâlid ibn Sa'd da kadının bu sözünü işitti.
Âişe dedi ki: İşte bu Hâlid:
— Yâ Ebâ Bekr! Rasûlullah'm huzurunda açık saçık söylemek­te olan bu kadını böyle söylemekten nehyetmelisin! dedi.
Vallahi Rasûlullah, gülümseme üzerine birşey artırmadı ve kadına:
— "Sanırım ki, sen eski kocan Rifâa'ya dönmek istiyorsun. İkinci kocan Abdurrahmân senin balçığından tutmadıkça, sen de onun bal­çığından tatmadıkça bu olamaz (ona varamazsın)" buyurdu.
Rasûlullah'm bu kıssada söylediği hüküm, bundan sonra değiş­mez bir sünnet (yânî kaanûn) oldu.Buhari, giyim kuşam:6




HİCRETTE PEYGAMBERİMİZİN İZİNİ BULAN VE SONRADAN MÜSLÜMAN OLAN İZ SÜRÜCÜ:
Süreka İbni Malik :Atı kumlara saplanmıştı.


HİCRETTE PEYGAMBERİMİZİN YOLUNU KESEN SAHABİ:
BÜREYDE iBNİ HUSAYB : Sarığını mızrağın ucuna takıp Kubaya kadar peygambere eşlik etmiştir.Bedir ve Uhuda katılamamıştır.




SARHOŞ NAMAZ KILDIRAN SAHABİ:
Velid B. Ukbe  :
 Emevî oğullarından. Kendisinin sürece sahabiliği çok azdır.Mekke fethinde müslüman oldu . Velid Hz. Osman (r.a.)'ın anneden kardeşidir.Osman zamanında Kufe valisi yapıldı.

Detay için:
http://muhammedin.blogspot.com.tr/search/label/Ukbe%20bin%20Eb%C3%AE%20Muayt





SEDDAT BİN EVS : Seddad bin Evs, Medineli ensardan idi. Müslüman bir aile ocağında yetişti. Yaşı küçük olduğu için, Resulullah efendimizin gazalarına katılamadı. Ancak Resulullah efendimizin huzurunda devamlı bulunarak yüksek derecelere ve ilimlere kavuştu. Peygamber efendimizin vefatından sonra Şam’da, Filistin’de, Beyt-ül-Mukaddes’te ve Humus’ta bulundu.




 
KUDUSTEKİ MÜSLÜMAN MEZARLINDAKİ KABRİ


Bir gün Peygamber efendimiz Seddad’i sıkıntılı bir vaziyette görünce, buyurdular ki:
- Ne oluyor ya Seddad?
- Ya Resulallah! Dünya bana dar geliyor.
Bunun üzerine Peygamberimiz buyurdu ki:
- Üzülme, Şam feth olunacak, Kudüs feth olunacak. Sen ve senden sonraki çocuklarından bir cemaat inşaallah orada bulunacak.


Seddad bin Evs, Peygamber efendimiz ve eshabın büyüklerinden hadis-i şerif rivayet etmiştir. Oğulları Yala ve Muhammed ile başkaları da ondan hadis-i şerif bildirmişlerdir. Fıkıh ilminde de çok ileri idi. Eshab-ı kiramın kadılarından Ebüdderda buyurdu ki:
- Her ümmetin bir fakihi vardır. Bu ümmetin fakihi de Seddad bin Evs’dir.Seddad 677 de, Kudüs’te vefat etti.

Not: Hz. Ömer döneminde Kudüs  kadısı idi.



UBADE BİN SAMET:

Eshâb-ı kirâmdan olup, Ensâr’ın büyüklerinden. Künyesi, Ubâde Ebû Velid olup, Hazrec kabilesinin Avfoğullarına mensûbtur. Babası, Sâmit bin Kays bin Esrem bin Fihr, annesi, Kurret-ül-ayn binti Ubâde binti Nadle binti Mâlik bin Aclân’dır. İsmi Ubâde bin Sâmit bin Kays bin Esrem bin Fihr bin Sa’lebe bin Ganem bin Sâlim bin Avf bin Amr bin Avf bin Hazrec’dir. Medine’de (m. 583) senesinde doğup, 34 (m. 654) yılında yetmiş iki yaşlarında iken Remle’de hastalandı. Filistin’de 34 (m. 654) senesinde vefât etti.

usame bin samet - kudüste müslüman mezarlığındaki kabri


Ubâde bin Sâmit hazretleri, Bi’setin onbirinci senesi hac mevsiminde Mekke’ye gidip, müslüman olmakla şereflendi. Birinci Akabe biâtında, Resûlullah (s.a.v.) ile Mekke Panayırı’nda görüştü. Bu bîatta hazır bulunan on iki kişiden biri olup, tarihe geçen rivâyeti şöyledir: “Ben Birinci Akabe’de hazır bulunanlar içindeydim. Biz on iki kişi idik. Resûlullah (s.a.v.) ile kadınların bîati gibi bîat ettik. Bu bize harb farz kılınmasından önceydi. Şunun üzerine bîat ettik ki; Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmayalım, hırsızlık etmiyelim, zina yapmayalım, çocuklarımızı öldürmeyelim, dillerimizle yalan söyleyerek iftira etmeyelim, herhangi bir iyilik hususunda ona âsi olmayalım.” Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki; “Eğer ahdinizde (sözünüzde) durursanız sizin için Cennet vardır. Eğer onlardan bir şeyi örtbas ederseniz sizin işiniz Allahü teâlâya aittir, dilerse azab eder, dilerse af eder.”Bi’setin onikinci senesi hac mevsiminde Mekke’de yapılan ikinci Akabe bîatinde de bulunan, Hazrec kabilesinin on iki temsilcisinden biridir. Biatte, “Yâ Resûlallah! Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınaması beni tutmamak, yolumdan alıkoymamak üzere, sana bîat ediyorum” buyurdu. Annesi de İslâmiyet ile şereflenip, çok kimsenin müslüman olmasına vesile oldu. Hicret-i Nebevîden sonra Mekke’den göç eden müslümanlardan Ebû Mersed ile kardeş oldu. Hz. Muhammed’in süt teyzesi Ümmü Hıram (r.anha) ile evlendi. (Ümmü haram: Kabri Kıbrıs’ta olup, Türkler’in “Hala Sultan” dedikleri Ümmü Hıram ile Ubâde bin Sâmit’in nikâhını Resûlullah (s.a.v.) kıydı.)


Hicret-i Nebevî’den sonra kurulan İslâm Devleti’nde önemli vazifeler aldı. Peygamber efendimizin katıldığı muharebelere katıldı. Eğitim, öğretim, ilmî, adlî, idari, siyâsî ve askerî sahalarda vazife aldı. Hicretin ikinci senesinde Peygamberimizin (s.a.v.) kumandasında İslâm ordusunda bulunarak Eshâb-ı Bedir’den oldu. Yine üçüncü senede Uhud gazvesine, Benî Kureyza’nın Medine’den kovulmasına sebep olan gazveye de katıldı. Beşinci yılda meydana gelen gazvelerden sonra Ubâde bin Sâmit (r.a.) Hudeybiye barışında da bulundu. Hz. Ubâde İbni Sâmit, Huneyn Muharebesine de katılarak, büyük yararlıklar gösterdi. Ubâde bin Sâmit (r.a.) Tebük gazvesine de bedenen ve mâlen katıldı ve Resûl-i Ekrem’in Veda Haccı’nda bulunmak şerefine nâil oldu. Hicrî ondördüncü yıldan itibaren Hz. Ömer’in hilâfeti sırasında Suriye’deki seferlerde bulunduktan sonra, Mısır’a geçerek Mısır’ın fethine de katıldı. Amr İbnü’l-Âs (r.a.) Mısır harekâtında Hz. Ömer’den yardım istedi O, Amr İbni’l-Âs’a her biri bin kişiye bedel dört kişi gönderdi. Bunların içinde Ubâde bin Sâmit (r.a.) de bulunuyordu. Orada çok önemli vazifelerde bulunarak, Mısır’ın fethinin tamamlanmasında büyük rolü geçti. Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında Filistin ve Humus eyâletlerinin valiliklerinde bulundu. Üstün idarecilik vasıflarına sahip bulunduğundan ahaliye, devlete çok güzel hizmeti geçti. Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında Şam taraflarına gidip, Kudüs, Remle ve Filistin’i ziyâret etti.


Ubâde bin Sâmit (r.a.), Eshâb-ı kirâmın en faziletlilerinden biri idi. Peygamber efendimiz zamanında Kur’ân-ı kerîmi tamamen ezberlemiş, ayrıca bir de Kur’ân-ı kerîm yazmıştı.

Asr-ı Se’âdette, Eshâb-ı Suffa’ya hocalık yaparak birçoklarına okuma-yazma, Kur’ân-ı kerîm ve dîni ilimler öğretmiştir. Bu hizmetlerinden dolayı, Eshâb-ı Suffa’dan bazıları hediyeler göndermişti. Resûl-i Ekrem bunu duyunca, Hz. Ubâde’ye onu kabul etmemesini buyurdu.


Ubâde (r.a.), hadîs ilminde de çok derin âlim idi. Hadîs ilminin kurucularından sayılan Hz. Ubâde, duyduğu hadîsleri son derece dikkat ve itinâ ile naklederdi. Hadîs nakletmelerine, “Bizzat Resûl-i ekremden dinledim”, “Resûl-i ekremden duyduğuma şehâdet ederim.” sözleriyle başlardı. Bulunduğu ilim meclislerinde hadîs-i şerîf nakl ederdi ve bu meclislerde Hıristiyanlar da bulunurdu. Yüz seksen bir hadîs-i şerîf rivâyet etti.


Rivayet ettiklerinden bazıları:

“Kim ki Allahtan başka tapacak bir ma’bûd bulunmadığına, Muhrımmed aleyhisselâmın, Resûlullah olduğuna şehâdet ederse, onun cesedi Cehenneme harâm olur.”

“Bir kul Allah rızası için bir kerre secde edince Cenâb-ı Hak muhakkak o secde sebebiyle o kimseye bir iyilik yazar. Yine secde sebebiyle bir günahını afv eder. Onu bir derece yükseltir. Ey Eshâbım! Çok secde ediniz.”

“Ben sizin benden sonra şirke döneceğinizden korkmam. Sizin için korktuğum mala meyl ve rağbet etmenizdir”

“Allahü teâlâ, kullarına beş vakit namazı farz etmiştir. Eksiksiz olarak erkân ve âdabına riâyetle o namazları kılan kimseyi Allahü teâlânın Cennete koyacağına va’di vardır. İstenildiği gibi o namazları kılmayan kimseye Allahü teâlânın va’di yoktur. Dilerse ona azab eder, dilerse de afv eder.”

“Her hangi bir müslüman Allahü teâlâya secde ederse, Allahü teâlâ onun bir günâhını afv eder ve kendisini bir derece yükseltir.”

“Allahü teâlâ buyuruyor: Benim için birbirini ziyâret edenler benim sevgimi kazanmıştır. Benim için sevişenler, benim sevgime mazhar olmuştur. Benim için verenler, benim sevgimi hak etmiştir. Benim için birbirine yardımda bulunanlar, benim sevgimi kazanmıştır.”





DİNDEN DÖNEN SAHABE:

Abdullah b. Sad b. Ebi Serh:

İbnu Abbas, "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkâr edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazab vardır, büyük azab da onlar içindir"(Nahl, 106) âyetindeki umumî hükümden şöyle bir istisna yapmıştır: "Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder." (Nahl, 110).

Burada kastedilen Abdullah İbnu Ebi Sarh'tır. Bu zat, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın vahiy kâtibi idi. Şeytan onu şaşırttı. Kâfirlere katılmasına sebep oldu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Fetih günü, onun öldürülmesini emretti. Araya Hz. Osman girerek affını diledi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da onu affetti." (Nesâî, Tahrimu'd-Dem 15, 7/107)

Ayrıca, rivayete göre Peygamber efendimiz de onun affedildiğini ve iman etmesinin önceki günahlarını sildiğini bildirmiştir:

Hz. Osman, Peygamberimize (asm), “Babam, anam sana feda olsun! Anasının oğlu Abdullah'ın seni her görüşünde senden nasıl kaçtığını bir görseydin!" der. Peygamberimiz de (asm) gülümseyerek "Onun biatını almadım mı? Kendisine eman vermedim mi?" diye sorar.

Hz. Osman, "Evet yâ Rasûlallah! Fakat, o, Müslüman olduğu zaman işlediği suçun büyüklüğünü düşünüyor da, senin yüzüne bakmaktan utanıyor!" demesine karşılık, Peygamberimiz (asm):

"İslâmiyet kendinden önce işlenmiş olan kötülükleri siler!" buyurur.

Hz. Osman hemen dönüp bunu Abdullah b. Sa'd'a haber verir. (Vâkıdî, Megâzî, 2/ 856, 857)

Abdullah b. Sa'd, yeniden Müslüman olduktan sonra, İslâmiyet amelleri ile Müslümanlığını güzelleştirmiş; ölünceye kadar, kendisinde kötü bir tutum ve davranış görülmemiş (Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, 5/60) sadece hayır ve fazilet, iyi hallilik ve dindarlık görülmüş (İbn Hazm , Cevâmiu's-a're, s. 232) fitneden, daima kaçınır olmuş ve: "Ey Allah'ım! Benim en son amelimi sabah namazı yap!" diyerek dua etmiş durmuştur.

Bir gün, abdest alıp sabah namazına durmuş, birinci rekatta Fatiha ile Adiyât sûresini okumuş, ikinci rekatın sonunda sağ tarafına selam vermiş, sol tarafına selam verirken ruhunu teslim etmiştir. (bk. İbn Abdilberr, 3/ 920, İbn Esir, Usdu'l-gâbe,3/260, İbn Seyyid, Uyûn, 2/175,176)

........
Abdullah b. Ebi Sarh bazen vahyin kâtipliğini yapıyordu. Bir gün Muminun Suresinin 12-14. ayetlerini yazıyordu.

- Ayetlerin mealleri şöyledir:

“Şu bir gerçektir ki, biz insanı süzme çamurdan yaratırız. Sonra onu nutfe (sperm) halinde sağlam bir yere yerleştiririz. Sonra nutfeyi alakaya (yapışkan döllenmiş hücreye), alakayı mudgaya (bir çiğnemlik et görünümündeki varlığa), mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip, derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz. İşte bak da Allah’ın ne mükemmel bir yaratan olduğunu düşün.”(Mu'minun, 23/12-14)

Hz. Peygamber (a.s.m) “derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz”cümlesine geldiğinde, Abdullah b. Ebi Sarh “İşte bak da Allah’ın ne mükemmel bir yaratan olduğunu düşün” mealindeki ifadeyi seslendirdi. Hz. Peygamber (a.s.m), “inen vahiy de öyledir” buyurdu. Bunun üzerine adam içinden: “Eğer Muhammed (a.s.m)’e vahiy geliyorsa, işte bana da geldi, öyleyse ben de peygamberim.” dedi ve dinden dönerek Mekke’ye kaçtı. Sonra, yanlışını anladı, Hz. Peygamber (a.s.m) vefat etmeden önce iman edip iyi bir Müslüman oldu. Kafir olarak öldüğünü söyleyen de vardır. (krş Razî, Alusî, ilgili ayetlerin tefsiri)

HIRSIZLIĞI AÇIKLANINCA DİNDEN DÖNEN SAHABİ:    
Tu’me b. Ubeyrik :

Nisa 105-115. ayetler Tu’me b. Ubeyrik hakkında iner. Hırsızlık yapmış ve suçu bir yahudiye atmıştır. ayet suçunu ifşa edince “Beni bırakıp Yahudi’yi savunan böyle bir din olmaz olsun” diyerek İslam’la bağını koparmış ve “mü’minlerin yolundan” ayrılarak Mekke’ye gidip müşriklere katılmıştır.


Nisa suresi, 105 – 109. ayetler:

105. Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!

106. Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.

107. Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.

108. Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.

109. Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki, kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır? 


Ayetlerin Açıklaması:

Ebu Hayyan'ın nakline göre, "Kirmânî demiştir ki: 'Bu âyetlerin, Beni Zafer b. Haris'ten Tu'me b. Übeyrik hakkında inmiş olduğunda tefsircilerin ittifakı vardır.' Ancak İbnü Bahr demiştir ki:

'Münafıklar hakkında indi ve bu "size ne oldu ki münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız?" (Nisâ, 4/88) ilâhî sözüne bağlıdır". Übeyrik'in Beşir, Bişr, Mübeşşir adlarında üç oğlu bulunduğu ve bunlardan Beşir'in, başkalarına isnat ederek sahabe hakkında hicviyye söyleyen bir münafık olduğu rivayet edildiğine ve Tu'me denilen de bu Beşir olduğuna göre İbnü Bahr'in sözü de bu ittifaka aykırı değildir. Bunun için Razî, mutlak oluşu üzere der ki:

"Bu ayetlerin çoğu Tu'me b. Übeyrik hakkında inmiş olduğunda tefsirciler ittifak etmiştirler." Fakat olayın durumunda birkaç rivayet vardır:

Birisi: Tu'me zırhlı bir gömlek çalmış, istenince hırsızlığı bir Yahudiye atfetmiş.

İkincisi: Zırh kendisine emanet olarak bırakılmış, şahit de yokmuş, istenince inkâr etmiş.

Üçüncüsü: İstendiği zaman Yahudi'nin çaldığını iddia etmiş... Tefsircilerin çoğunluğunun tercih ettiklerine göre rivayetlerin özeti şudur: Ensar'ın yanında Zafer Oğulları'ndan Tu'me b. Übeyrik adında birisi, komşusu Katade b. Nu'man'dan bir gece bir un dağarcığı içinde bir zırh çalmış. Dağarcığın yırtığından un dökülerek götürmüş. Zeyd b. Semin adında bir Yahudi'nin yanına bırakmış. Tu'me aranmış, zırh bulunmamış; almadığına ve bilmediğine yemin etmiş, bırakmışlar. Un izini takip etmişler, Yahudi'nin evine varmışlar ve bulmuşlar. Yahudi bunu kendisine Tu'me'nin getirip bıraktığını söylemiş ve Yahudilerden şahitlik edenler de olmuş.

Zafer Oğulları Hz. Peygamber (sav)'e gitmişler. Tu'me'nin temiz olduğuna ve Yahudi'nin hırsızlığına şahitlik etmişler ve Tu'me'yi müdafaa edip Müslümanlık adına Yahudilerle mücadele etmesini rica etmişler, Resulullah da görünüşte Müslüman olan Tu'me'nin yeminine ve bunların şahitliklerine dayanarak öyle yapmak istemiş. Bunun üzerine Allah tarafından bu âyetler inmiş ve hain ile temizi doğrudan doğruya bildirerek Resulullah'ı irşad ve hata etmekten korumuştur.

Buna karşı Tu'me Hakk'a teslim olup tevbekar olacak yerde, Mekke'ye kaçmış ve dinden dönmüş. Önce Sülafe binti Sa'd (Sa'd kızı Sülafe) adında bir kadının yanına inmiş; Hz. Hassan'ın bir şiirinden dolayı kadın bunu kovmuş. Sonra Selim Oğulları'ndan Haccac b. Allat adında birinin yanına gitmiş, orada da bir hırsızlık yapmış kovulmuş. Daha sonra yine hırsızlık için bir evin duvarını delerken duvar yıkılmış, altında kalmış. Bir rivayette bununla da ölmemiş, Mekke'den çıkarılmış. Araplardan bir tüccar kafilesine karışmış, bunlardan da bir mal çalmış, kaçmış ve fakat tutmuşlar, feci bir şekilde öldürmüşler. Bundan dolayı da İslâm dininde dinden dönenlerin halini ve sonucunu gösteren "Her kim, hidayet kendisine belli olduktan sonra peygambere muhalefette bulunursa..." (Nisâ, 4/115) âyeti inmiştir. Şu halde iniş sebebine göre "hainin" (hainler)den maksat, bu Tu'me ve buna yardım edenler, genel olarak da bu gibi haksızlar ve ahlâksızlardır.

.....Ve kim kendisine hidayet beyan edildikten (açıkladıktan) sonra resûle muhalefet ederse ve mü'minlerin yolunun dışında bir yola tâbî olursa, onu döndüğü yola çeviririz ve onu cehenneme yaslarız. Ve o ne kötü varış yeri.NİSA :115




RACCÂL İBN UNFUVE :

Rasûlüllah (s.a.v.) bir gün bazı sahabileriyle oturmuş sohbet eder­ken, bir ara konuşmasını kesip, bir süre sükût ettikten sonra etrafın­dakilere şu sözü söyledi:
«— İçinizde, cehennemdeki azı dişi Uhud dağından daha büyük bir adam var».

Er-Raccal, Peygamber öldükten sonra İslâm'dan ayrılıp yalancı peygamber Müseylemetül Kezzab'a katıldı. Böylece Peygamber'in [s.a.v.) verdiği haber ona isa­bet etti.Yemama savaşında Hz Ömerin kardeşi Zeyd bin Hattab tarafından  öldürüldü.


O, bir gün biat etmek ve müslüman oimak üzere Resûlüllah'a (s.a.v.) gitmişti. Resûlüllah'tan (s.a.v.) İslâm'ı öğrenince, kabilesine dönmüştü. Medine'ye de an­cak Resûlüllah'ın (s.a.v.) vefatından ve Hz. Ebû Bekir müslümanların halifesi olduktan sonra dönmüştü. Hz. Ebû Bekir'e, Yemame halkının Müseylime'nin etrafında toplandığına dair haberler naklediliyor, Yemame halkını İslâm üzere devam ettirecek birisini onlara gönderme­si teklif ediliyordu. Nihayet, Halife oraya gitmesi için er-Raccal'a izin vermişti.

Er-Raccal Yemame halkına doğru yönelir... Onların kalabalık top­luluklarını görünce, üstün durumda olduklarını zanneder ve hain nefsi ona, geliyor sandığı Ei-Kezzab'ın (yalancının) devletinde şimdiden kendisine bir yer ayırmasını söyler. Bunun üzerine İslâm'dan ayrılıp, ona bol vaatlerde bulunan Müseylime'nin saflarına katılır.


HABEŞİSTANA HİCRET EDENLERDEN DİNDEN ÇIKAN SAHABE:

Müşriklerin işkencesi sonucu Habeşistan'a iltica eden ikinci kafileden müslümanlardan ikisi hıristiyan olmuştu. Bunlardan biri, Ummu Habıbe'nin (Ebu Süfyan'in kizi - Muaviyenin kardeşi - Peygamberimizin eşi)  kocası Ubeydullah b. Cahs b. Riâb b. Ya'mur el-Esedî'dır. Bu zat alkolikti ve sarhoşken suya düşüp boğulmuştur.(Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Çev. Salih Tuğ, istanbul, 1992, c.I, s. 302, 449.)


MUAVİYE DÖNEMİNDE KIBRISTA ŞEHİT OLANLAR: